Siyah beyaz fotoğraflar kalmış
Deniz şehrinden..
İsminin sonunda ‘Reis’ olan çocuklar…
Helal ekmek yemiş ağızlarıyla
Büyük yeminler ediyordu...
Kara gözleri gibi siyah pardösülerinden
Yüreklerinin ateşi vururken göğe….
Şiir yazıyorsan bir ömür öncesine;
Bir martı gelip konmalı
Mısranın orta yerine…
Ordu Caddesi’nde yürüyorsundur üstelik
Gülhane Ocak’ta bir bekleyen vardır
Üstelik…Küçük Asya’nın çocuklarını
Bilirim ki martılar hiç sevmez….
Bir Oğuz Atay romanının ilk sayfasına
İsmimi yazmıştım…
Türk Ocağı’nda cevizin altında
Bir yanımda Abdülhamit Han hazretleri
Öte yanımda Ziya Gökalp
Ve ortada Simavra kadısı Şeyh Bedreddin
Hilmi Oflaz abinin Maltepe cigarası
Fatma ablanın bitmeyen nöbeti…
Gel de şiir yazma be Kürşad…
Ama martılar beni sevmiyor ki….
Milenyuma üç kala
Daha küreselleşmeden dünya…
Mona Roza şiirini ezberlemek yetiyordu bize…
Analar bizi beklerken denizin öte yakasında...
Hasan, Selahattin ve Kenan
Beyazit meydanında marş söylerdik
Islıklarımızda bir öfke
14’lüler kadar soğuktu bakışlarımız
Hepimize yetecek mermi vardı
Hepimize yetecek mezar yeri
Sevdadan korkardık
Ölümden korkmadığımız kadar...
Martılı şehirden geriye
Siyah beyaz bir fotoğraf kalmış
Önde Erdem reis yürüyor
Kenan, Nesimi, ben ve Sait bir arada
Elmas Yıldırım’ın şiirindeki gibi
Mukaddes bir ihtilal kokuyor havada…
Sonra yemin ediyoruz
Allah’a Peygambere, Kur’an’a ve bayrağa.
Çınarlar yaprak döküyor uzakta
Demek ki mevsim sonbahar…
Ben bu şiiri yazmayacaktım…
Radyoda bir Neşet türküsü çalıyordu
Çankaya Yokuşu’nda çınarlar ağlıyordu…
Taze çay önümde…
Bana bakıyordu….
İsmet Özel Esenlik Bildirisini okuyordu…
Kocatepe Camii karşımda duruyordu…
Ben yumruklarımı sıkıyordum…..