Türk destanlarında kadına karşı sarsılmaz bir güven, sadakat, sevgi, saygı ve bağlılık vardır. Kadın, Türk kültüründe erkeğin tamamlayıcısı konumundadır ve daima erkeğin yanındadır. Erkek, kadını olmadan hareket etmez. Törenlerde kadın, Hakanın yanında oturur. Siyasî ve idarî alanlarda görüşlerini beyân eder. (Keşke hep öyle olsaydı.Öyle kadınlarımız da olsaydı demek zorundayız.)
Tarihte birçok toplum, güçlü bir aile yapısına sahip olmadıklarından ötürü tarih sahnesinden yok olup gitmiştir.Ancak Eski Türk devlet geleneğinde durum tam tersidir. Türklerin kadına verdiği önemi, o dönemde başka hiçbir topluluğun vermediğini ifade etmek abartı olmayacaktır. Bilinen en eski Türkçe kaynak olan Orhun Abideleri’nden Kültigin Abidesi’nde, Tanrı’nın Türk milleti yok olmasın diye yarattığı kişiler arasında ikinci Göktürk devletinde kağanın eşi İlbilge Hatun’un adına yer verilmiştir. Eski Türk devlet geleneğinde kadının siyasi konumu gösteren bu durum, Türk toplumunda kadına verilen değerin bir ifadesi olarak değerlendirilmiştir. Kadının mevkiine dair bir örnek vermek gerekirse; Bilge Kağan kitabesinde: “Tanrı Türk milleti yok olmasın diye babam İl-teriş Kağan ile anam İl-bilge Hatun’u yükseltti” ifadesi, Türk kültüründe kadının siyasi ve toplumsal değerinin ne kadar yüksek olduğunu göstermektedir.
Eski Türklerin kadına verdiği önemi anlamak için hikâyeler, yazıtlar, efsanelerden örnekler verilir. Oğuz Kağan Destanı da kadına oldukça yer vermiştir. Bilge Kağan’ın anası, devletin kuruluşunda etken olan en önemli insanlar arasındadır. Davranış biçimiyle de kendisi Şefkat Tanrıçası Umay’a benzetilir.Umay adı ilk olarak Göktürk kitabelerinde geçmektedir. Kültigin Yazıtı’nın doğu yüzünde Umay ile ilgili ifadeler yer almaktadır.
Oğuz Kağan’ın kutlu eşlerinden biri mavi bir ışıktan, diğeri kutsal bir ağaçtan doğmuş olağanüstü özelliklere sahip kadınlar olarak görülmüştür.Kadının sadakatinde ve ailesine karşı davranışında sınırlar yoktur.
Yüce dinimiz İslam, kadına haklarını verirken birileri ise maalesef kadına hakkını vermemeyi hak addetmiş bu çağda. Yazıklar olsun (veyl) onlara.
Vahşi Batı’dan önce kadınlara sosyal hayatta seçme ve seçilme hakkı veren Türkiye Cumhuriyeti'nde kızların okumasını yıllarca engelleyen andavallı kafalar olmuştur ve maalesef hâlâ az da olsa var onlar. Bunlar iki gruptu: Biri, güya din adına (okula göndermeyen câhil kafa), diğeri sözde laiklik adına kızları eğitim kurumlarına, kadınları kamusal alana ve Mehmetçiğin annesini yemin törenlerine baş örtüsü sebebiyle sokmayan kafa. Çok şükür o kafaların nesli zayıfladı . Bugün onlar kadın hakkından sakın bahsetmesinler.
Kadının bedenini, resmini, her türlü görselini kirli ticaret ve reyting aracı olarak kullananlar çok komiksiniz. 8 Martta Dünya Kadınlar Gününde ne kadar da riyakârsınız.
Önce insan hakkı vardır. O insan; kadın ve erkektir, başka türü yoktur.
Kadın, annedir. Sevgisi, şefkati, sadakati ve merhameti ile insan olduğumuzu hep hatırlatır bize. "Kadınlar insandır; biz ise insanoğluyuz." dedi merhum Neşet Ertaş ağamız. Her ne kadar "homo sapiens" türü kıllı, göbekli jeolog Profesör, Neşet ağayı tanımıyormuş. Oysa Neşet Ertaş kadar kadını, insanı ve insanoğlunu bu kadar güzel tanımlayan görmedik.
Kadın erkeklerden daha aydın ve tahsilli olmalıdır.
Tanrı Dağları'ndan
Muhittin Gümüş
09.03.2025