Eskiden Anadolu’nun ücra köşesinde küçük köy ve kasabalarında görev yapan doktorlar “hastayı dinlemesini bilirsen hastalığının teşhisini büyük ölçüde size söyler" derlerdi.
Öyle ya teknoloji bu kadar gelişmemiş, laboratuvar imkanları da yok, ellerindeki mevcut imkanlar o ana kadar topladıkları bilgiler ve hastalardan edindikleri tecrübeleri.
Yaşadıkları sıkıntı bir şekilde dillerine yansıyacak, ağrıları acıları bir şekilde ağızlarından dökülecekti.
Aslında bu tecrübe her zaman dilimi için de geçerlidir.
Bu gün de aynı uygulamayı yaptığımız zaman mükemmel sonuçlarını görürüz.
Mesela belirlediğimiz bir konu hakkında son zamanlarda insanların ne dediğini, neler yazıp çizdiğini, paylaştığı fikirleri incelediğimiz zaman kimin ne derdi var, kimin ne sıkıntısı var bunların hepsini orada görürsün.
Bir örnek vermek gerekirse son iki ayda yaşananları bir değerlendirelim, bakın neler göreceğiz.
İnanın çok şaşıracağız.
Önce kendimizden başlayalım dinlemeye, gündemde olan olaylarla ilgili başta ne düşünmüşüz, şimdi neler söylüyoruz.
Aynı şeyi siyasetçiler, televizyoncular, gazeteciler, sözde aydınlar içinde yapalım. Göreceksiniz kimlerin ne rahatsızlıkları ne sıkıntıları varmış.
Şu Suriye olayı kimlerin ne kadar karın ağrısı varsa hepsini nasıl ortaya çıkardığını, içlerindekini nasıl kustuklarını göreceksiniz.
Kimilerinin hamaset, kimilerinin de kin ve nefretlerini hayasızca hiç düşünmeden ortaya saçtıklarını göreceksiniz.
“İzmir’i keşke Yunan alsaydı” diyen püsküllüye sözde kızanlar, “Halep’te, Şam’da keşke İsrail tankları dolaşsaydı” dediklerine şahit olacaksınız.
Örnekleri daha da çoğaltıp başınızı ağrıtmak değil tabi ki niyetim.
İnsanları kendilerinden dinlediğimiz zaman kimin ne derdi var, kimin ne karın ağrısı varsa hepsini öğrenmiş oluruz.
Başkalarının verdiği bilgilerle oluşturacağımız lehte veya aleyhte ön yargılardan uzak bizatihi kendilerinden kendimiz öğrenmiş oluruz.
Dün sığınmacılar hakkında söylenenlerle bu gün söylenenlere bir bakın Allah aşkına.
Küçük hadiseleri büyütüp içeride kargaşa çıkarmaya çalışanlar bu gün neler yapıyor bir bakın.
Hani Anadolu’da bir söz vardır ya “Dalkavukluğun menzili olmaz” diye… Tamda bunu ispatlarcasına herkes sahibine yaranmak uğruna yapmadıkları şaklabanlık bırakmıyorlar.
Biri çıkıyor Esed’le mutlaka devletin görüşmesi gerek diyor. Bu açıklamadan 12 saat sonra Esed ülkesinden kaçıyor.
Suriye’de muhalifler harekete geçtikleri vakit sahiplerinin tv’lerinde ti’ye alıp alay konusu edenlerin sonraki ve şimdiki hallerini iyi görürüz.
Hepsi ne diyeceklerini bilmiyorlar, nasıl hareket edeceklerini kestiremiyorlar. Bir tarafta sahipleri ve onların çıkarları öbür tarafta bütün çıplaklığı ile gerçekler.
Yıllarca sığınmacılar üzerinden siyaset üretenler üç beş oy alacağım diye insanları birbirine kırdırmaya kalkanlar şimdi ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar.
Ne gitsin diye biliyorlardı ne de kalsın.
Bir tarafta kinleri garezleri olabildiğince yükselmiş karın ağrıları öbür yanda bütün aklı hür vicdanı hür insanların tarafı olduğu gerçekler.
Görelim zaman ne gösterecek ya bunlarda gerçekleri görüp gereğini yapıp devletinin ve milletinin yanında olacaklar. Ya da karın ağrılarının esiri olarak yüzsüz yüzsüz şaklabanlık etmeye devam edecekler.