Selçuk DÜZGÜN / DÜZGÜN'CE


"Kıbrıslı - Türkiyeli..."

Kıbrısta bir grup varki bunlar Türkiye düşmanlığı ile yatıp, Türkiye düşmanlığı ile kalkıyorlar. İşte sorun bizim bunları Kıbrıslı Türk tamamı gibi zannetmemizden kaynaklanıyor.


Seviyorum Kıbrıs'ı, özlüyorum... 
Orada toplum mühendisliğinin bir 5.kol çalışmasını görünce dayanamayıp yazıyorum...

Her ne kadar haddimizi aşmışsak affola.

Şule Yüksel Şenler!

Bir zaman damgasını vurmuş baş örtüsü olayını neredeyse Türk Siyasetinin merkezine koymuş bir yazardı...

İnandığı gibi yaşadı ve öyle öldü.

Şule hanım aslen Kıbrıs Türküydü.

Kıbrıs İngilize kiralanınca Türkiye 'ye göçmüş bir ailenin kızıydı.

Bunu niye mi anlatım!

Bu günlerde Kıbrıs’ta "başörtüsü" meselesi başladı.

Nasıl mı başladı?

İrsen küçük Ortaokulunda başı kapalı bir öğrenci başı kapalı olduğu için okula alınmıyor, normalde orada  bu işler okul idaresine verilmiş, o okul İdareside işte  öğrenciyi sınava almıyor.

Öğrenci bu işi meclise taşıyor ve Bakanlar Kurulu konuyu  okul yönetiminden alıp milli eğitim bakanlığına devrediyor..

İşte bundan sonra oradaki malum sendika işi çığrından çıkartıyor.

O sendikaya karşı gelmekte bir milli görev kabul edildiği için taraflar oluşuyor...

Oysa bu işin tam benzeri Rum tarafın da da oluyor.

Güneyde bir okul müdürü başı bağlı Müslüman bir öğrenciyi okula alamıyor ve oranın i eğitim bakanlığı okul müdürünü görevden derhal alıyor.  Öğrencinin ailesini bakanlığa çağırıp özür diliyor herkesin inancını yaşaması gerektiğini belirtiyor.

Şimdi düşünün Kıbrıs Türk tarafı Avrupa Birliği’ne Rumlara birlikte girecek olsaydı  Hristiyan olan tarafta baş örtüsü serbest, Müslüman olan tarafta yasak olacaktı.

Haaa bu arada yasağı savunan malum sendika "özgürlükleri savunan, hemen şimdi AB" diyen sözde öğretmenler.

İşin bu sendika temsilcileri dışında sosyolojik gerçeklerine devam edelim....

Bir grup “Kıbrıslılık veya modernizm” savunması ile eğitimde baş örtüsü yasağını istiyor ve kendince pedegojik savunmalar yapıyor...

Diğer bir grup ise bunları 28 Şubatçılara benzeterek bu sosyolojik sorunun Türkiye'deki problemle aynı çizgiye koymaya çalışıyor...

Tepkiler sertleşince birisi diğerini "dinsiz, kafir", diğeri savunma olarak onları "çağdışı, yobaz" olarak suçluyor... Yani bildiğimiz sonuca varılıyor...

Bu tartışmalar klasik, alışık olduğumuz yaklaşımlar ama buradaki asıl tehlike toplumsal ayrılığın dile getirilip, kaşındırılmasıdır...

Yani bu kavga "Kıbrıslı - Türkiyeli" kavgasına dönüşüyor ki, bugünlerde Kıbrıs konusunda başlayan uluslararası görüşmelerde bu ayrılık koz olarak kullanılacaktır.

Adada "Kıbrıslı - Türkiyeli" tartışması 1974 sonrası adaya göç edenlerle, adada geçmişten göçle kalanlar arasındaki bir kültürel çatışmadır.

Bu kültürel çatışmada her iki tarafında doğruları ve yanlışları vardır.

Bu ayrıca uzun uzadıya kaleme alınacak bir yazıdır.

Ama o yazının sonucunda benim kanaatine şu karar çıkar; Türkiye dış Türkler politikasını yeterince anlamamış ve yürütememiştir.

Bunun ana sebebi ise; Türkiye'de Türklüğü, Türkçülüğün yasak olduğu dönemlerin olması ve Türk Kültüründe çok büyük bozulmaların yaşanmasıdır.

İşte bu bozulmaların hat safhasında bir Türk Dünyasıyla yüzleştik.

Onlarda bizi bu bozulmalar ile tanıdılar.

Onlar esaret altında Türklükten vaz geçmemiş inançlarını korumuşken, biz hürriyette iken kaybetmişiz...

Bu tezimi isteyen herkes ile istediği mercide tartışırım.

Gelim Kıbrıs’taki baş örtü meselesine yine...

Kıbrıslı Türklerinin baş örtüsü ile sıkıntısı yok bence işin siyasal İslam gibi sunulmasından rahatsız oluyorlar.

Kıbrıslı Türklerin İslamla bir sorunu yok bence öyle olsa askerine mücahit demez, 1974 öncesi inançları içln savaşmazlardı.

Üstelik Türkiye Kıbrıs'tan vaz geçtiği halde.

Tüm bunlara rağmen Kıbrısta bir grup varki bunlar Türkiye düşmanlığı ile yatıp, Türkiye düşmanlığı ile kalkıyorlar.

İşte sorun bizim bunları Kıbrıslı Türk tamamı gibi zannetmemizden kaynaklanıyor.

Öyle zanedince de sapla saman karışıyor.
Hayatta en sevmediğim şey din üzerinden yorumlar yapmak.

Ama insanı mecbur kılıyor yığınlar.

Unutmayın!

Kıbrıs’ta Türklüğün varlık sebebi TMT'dir ve onun yemini şöyle başlar: "Kıbrıs Türkünün yaşayış ve hürriyetine, canına, malına ve her türlü anane ve mukaddesatına, her nereden ve kimden olursa olsun vaki olacak tecavüzlere karşı koymak için kendimi Türk Milletine adadım"

O ruh bence halen Adaya hakim ve bu tür saçmalıklara izin vermeyecek güçtedir.

Ayrıca bu olayın çok iyi planlanmış bir 5. Kol faaliyeti ve toplumsal mühendislik olduğu ortada iken kimse olayları bireyseliştirerek kavgaya girmemeli.

Zira kimse kimsenin dininini, inancını, maneviyatı ölçe bilecek ne yetkiye sahiptir nede ilahi bir göreve.

Buna Kuran-ı Kerim son noktayı koymuş zaten.

O son nokta ne ;

Kafirun Suresi 6. Ayette
“Lekum dînukum veliye dîn.” diyor...

Yani,  “Sizin dininiz size, benim dinim de banadır.”

Adada beni kimin hangi dine inandığı, nasıl yaşadığı falan ilgilendirmiyor. Beni ilgilendiren adadaki Türk varlığıdır gerisi bizim toplumsal renklerimizdir.

Selçuk Düzgün

YAZARLAR