Konya'da Ülkü Ocakları başkanlığını yürüttüğüm yıllarda, bilhassa yükseköğretimdeki ülküdaşlarımızın birikimlerine katkı olsun diye belli aralıklarla konferanslar düzenlenmesine önem veriyorduk.
Rahmetliler Necmettin Hacıeminoğlu, Mustafa Kafalı, Dilaver Cebeci gibi isimler ve ömürleri uzun olsun Mustafa Erkal, Ahmet Bican Ercilasun, Sadık Kemal Tural konferans konuşmacıları olarak davet ettiğimiz hocalarımızdandı...
Sadık Kemal Tural Hoca henüz profesör değildi,1975 yılında, oldukça genç bir yaşında davetimize icabet etmişti...
Ocak binamızın hemen arkasında bulunan oldukça temiz ve nezih bir esnaf lokantası diyebileceğimız Şifa Lokantası'nda mütevazi ikramımıza eşlik eden koyu bir sohbete daldık hocayla...
Hoca'nın ses tonu o kadar tatlı ve sohbet o kadar doluydu ki, konferans saatinin gelmesini hiç istememiştim...
Nerdeyse yarım asırlık bir geçmiş. O sohbetten aklımda kaldığı kadarını yazacağım, genel örgüsünü unutmuş olabileceğim ama esas vurgusunu hiç unutmadığım tarihi bir olay anlattı Sadık Kemal Bey. Dediğim gibi tüm detaylarını karıştırıyor olabilirim, hatırladığım kadarıyla şöyle idi:
Türk Kaanı, Çin'in bilinen desise ve kaypaklıkları sonunda zor durumda kalmıştır. Yenilmekle ve belki de budunun yok olmasıyla karşı karşıyadır. Çin hükümdarı elçisini Kaan'a gönderir. Türklerden vergi almayacaktır, esirlerini serbest bırakacak, toprak bütünlüğüne zarar vermeyecektir. Ülkede yine Türk dili konuşulacaktır.
Ancak küçük bir şartı vardır.
O yıllarda Türk erkekleri saçlarını uzatıp, belik örmektedirler. Saç uzatılmasının ve belik örülmesinin yasaklanmasını barış için vazgeçilmez bir talep olarak dikte etmektedir...
Tabi, bu sürecin nasıl sonuçlandığını Hoca'nın sohbetinin devamı hatırımdan çıktığı için buraya yazamadım...
Neden sadece bir saç örgüsü bir savaşın devamı veya bitişinin gerekçesi olabilmiştir?
Kültürün şeklî unsurlarıyla bile olsa kaybı ya da yozlaşması doğrudan milletin yok olmasına yol açar...
Uyanık Çinli bu gerçeğin farkındadır, Türkleri bu gün pusatla yense ertesi gün doğrulur, mutlaka öcünü alırlar. Onun için Türk budununun doğal bir mecrada kendiliğinden yok olmasını sağlayacaktır... İlk tavizi alırsa ardı ardına sair kültür unsurlarının da terkini talep etmeyi planlamaktadır elbette...
Türkiye Türklüğünün yaşadığı coğrafyada, başka nüfus unsurlarının hareketliliğiyle demografik bir değişim riski oluşur mu? Şahsen buna ihtimal vermem. Ama kültürel yozlaşma şekilden başlayıp, esasa doğru hızlanırsa; bir demografik hesaba girmeye gerek kalmadan orta vadede milleti kendiliğinden ortadan kaldırmış olursunuz...
Böyle bir tehdit var mı?
Evet var...
Suriyeli sığınmacıların gettolaşma eğilimi gösterdiği yerlerde, yeni bir şeklî kültür doğuyor. Entari giyen erkek vatandaşlarımız, gözler dahil peçe ile kapanan kadın ve kızlarımızın sayısı hissedilir derecede artmaya başladı... Öyle mahallelerde antihijyen kültürü de gelişiyor... Zamanla aile yapımızda da defolara götürecektir bu halin devamı...
Bunu görmeliyiz...
Bu durum ciddi bir milli beka tehdidi oluşturacaktır...
Civar kültürlerden çabuk etkilenen bir yapımız olduğunu hiç akıldan çıkarmamalıyız...
Kültürünü yitiren her toplum, millet olma vasfını yitirir...
Bu hususa acil çözüm bulunmalıdır...
Süreci ensar-muhacir tutarsızlığına indirgemeden, bunları da incitmeden kendi yurtlarına tez elden uğurlamanın çarelerini mutlaka ve hemen bulmalıyız...
NOT: Bu tarihi bilgiyi Ahmet Bican Ercilasun'dan da dinledik, yanlış hatırlamıyorsam.
7 Eylül 2021
HALİL KAYA