“KUŞ İLE DERVİŞ’İN HİKAYESİ”
KUŞUN HZ.SÜLEYMAN’DAN
İSTEĞİ;DERVİŞİN ÜZERİNDE Kİ
HIRKA ÇIKARILMALI YANİ KİŞİ MAKAMDAN UZAKLAŞTIRILMALI.
KAYYUM TUZAĞINA DÜŞÜLMEMELİ
UNUTMADIK!!…CENNETMEKAN
ATAMIZ FATİH SULTAN MEHMET
HAN’IN TÜRBESİNE ELİ KIÇINDA
GİRMENE!

İlk defa Adana Ocağı’nda lise yıllarında verilen seminerde dinlediğim “KUŞ ile DERVİŞ”in hikâyesini bilirsiniz.
Bir gün yaralı bir kuş Hz.Süleyman’a gelerek, kanadını bir dervişin kırdığını söyler.
Hz. Süleyman, dervişi hemen huzuruna çağırtır…Ve ona sorar;
“-Bu kuş senden şikâyetçi, neden kanadını kırdın?”
Derviş kendini savunur;
“-Sultanım, ben bu kuşu avlamak istedim. Önce kaçmadı, yanına kadar gittim, yine kaçmadı. Ben de bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım. Tam yakalayacağım sırada kaçmaya çalıştı, o esnada kanadı kırıldı.”
Bunun üzerine Hz. Süleyman kuşa döner ve der ki;
“-Bak, bu adam da haklı.
Sen niye kaçmadın? O sana sinsice yaklaşmamış. Sen hakkını savunabilirdin. Şimdi kolum kanadım kırıldı diye şikâyet ediyorsun?”
Kuş kendini savunur;
“-Efendim ben onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Avcı olsaydı hemen kaçardım. Derviş olmuş birinden bana zarar gelmez, bunlar Allah’tan korkarlar diye düşündüm ve kaçmadım.”
Hz. Süleyman bu savunmayı doğru bulur ve kısasın yerine getirilmesini ister;
“-Kuş haklı, hemen dervişin kolunu kırın” diye emreder.
Kuş o anda;
“-Efendim, sakın öyle bir şey yaptırmayın” diyerek öne atılır.
“-Neden” diye sorar Hz. Süleyman.
Kuş sebebini şöyle açıklar;
“-Efendim, dervişin kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapar... Siz en iyisi mi, bunun üzerindeki derviş hırkasını çıkartın... Çıkartın ki, benim gibi kuşlar bundan sonra aldanmasın.”
GÜNÜMÜZDE İBRET ALINMASI DÜŞÜNCESİYLE KUŞUN İSTEĞİ
DOĞRULTU DA…KİŞİ BAŞKANLIK MAKAMINDAN ALINMALI…
Her zaman dediğimiz gibi;
Ucuz insanların üzerine kurulan hayaller kuruma ve devlete pahalıya patlar.!
Gençlik yıllarımızda kavgamızın şehri Başkent Ankara’da defalarca şahidiz ki:
Akşam İKBÂL MEYHANESİNDE NARA ATANLARIN…Sabah uyandığında nasıl “TEPETAKLAK” gitmeleriyle ilgili ne de güzel söylemiş Urfalı Şair Nabi;
“Çok da mağrur olma kim meyhane-i ikbâlde,
Biz hezârâni mest-î mağrûrun humârını görmüşüz.”
Dualı ve şühedalı mübarek Anadolu topraklarına ihanet edenlerin sonu ne acı ve ne rezilcedir.!
Allah bize bunları tek tek seyr-i alem yapacak. Bizde ibretle izleyeceğiz sonlarını.
Zilletli bir yükselişin bilinen akibeti sadece düşüş değil, ani ve acıklı bir çakılmadır.
Hz. Pir Mesnevi’de der ki;
“İKİ ŞEY MÜHİMDİR…
*Birincisi Okyanus gibi bol
HAYSİYET,
*İkincisi elif gibi dimdik
ŞAHSİYET.!”
DOYMAK BİLMEYEN AÇ GÖZLÜ ADAM
“Irmak kenarında bir adam oltayla balık tutuyordu.
Tesadüfen oradan geçmekte olan ülkenin padişahı bu adamla ilgilendi ve ona;
-Oltana ben burada iken ilk takılan şey ne olursa sana onun ağırlığınca altın vereceğim” dedi.
Biraz sonra oltaya takıla takıla
delik bir göz kemiği takıldı. Hükümdar balıkçıya;
-Ne yapalım, şansın bu kadar, oltana ağır bir şey takılmadı diyerek alıp sarayına götürdü.
Saraya varınca adamlarına balıkçıya elindeki kemiğin ağırlığında altın vermelerini emretti.
Kemiği terazinin kefesine koydular, öbür kefesinede altın koymaya başladılar.
Beş, on, yirmi, elli diyerek altınları koydular ama çukurlu göz kemiği yerinden oynamıyordu.
Görünüşte dört beş altını zor tartar göründüğü halde, tahminlerin on misli altını koydular kemik “bana mısın” demedi.
Altını doldurmaya devam ettiler, terazinin kefesi doldu-taştı ama kemik tarafı yerinden kımıldamıyordu.
Bunda bir sır olduğunu anladılar.
Bir bilgeyi çağırıp bu sırrın ne olduğunu sordular. Bilge kişi kemiği eline alıp şöyle bir baktıktan sonra şu açıklamada bulundu;
-Bu kemik açgözlü bir insanın göz çukurudur. Siz bunu tartmak için bütün hazineyi koysanız yine yerinden oynamaz. Çünkü doymaz. Ama bir avuç toprak bunu doyurur.
Nitekim bir avuç toprak alıp terazinin kefesine koydu ve çukurlu göz kemiği yukarı kalkıverdi.”
Gençlik yıllarımızdan beri…Teşkilat terbiyemizden dolayı önce olayları sakince izleyip ve büyük fotoğrafı çekerek deriz ki:
-Suret-i Haktan görünüp de;
Allah’tan korkmayan, Resulünden utanmayan bu doymaz bilmez, laf anlamaz, maddi hırslı insanların yapmayacağı kötülük yoktur.
Selçuklu veziri Süleyman Pervane Moğolların etkisiyle halka zulüm yapıyor, zorla vergi alıyor, Konya halkını inletiyor.!
Mevlana'nın müritlerinden olan Pervane, birgün Hz.Mevlana’nın huzuruna geliyor;
“-Efendim bana biraz ÖĞÜT verirmisin.”
Hz. Mevlana ;
-Kur'an-ı Kerimi biliyormusun.?
-Biliyorum...
-Hadisleri okuyormusun.?
-Tabii ki...diyor..
Bunun üzerine Hz. Mevlana;
-“Eğer Allahın kelamından, Peygamber Efendimizin sözlerinden ibret almıyor isen, benim sözlerimden nasıl ders alacaksın.?!”
SÖZÜN ÖZÜ:
Kibir ve inat, bir kişinin kendisini önce mükemmel görmesini sağlar, sonra da sonunu getirir.
23 Mart 2025
Taş Medreseli
Tarih Öğretmeni
Ali KUZENCİK