"Ben demiştim yahu!" demek gibi bir alışkanlığımız yoktur. Hakikaten öngörüleriyle veya ileri görüşlülüğüyle tanınan insanlar vardır. Tecrübesiyle olayları gözlemleme, tahlil etme ve yorumlama yeteneği olanlar "Ben demiştim!" demezler ama herkes o bilgeyi hatırlar zaten.
Geçenlerde şöyle yazmıştık:
"Masa bir gereçtir... Ruhu ve estetik niteliği yoktur; tadı ve lezzeti de... Asıl olan bereket dolu sofradır; dostlar sofrasında izzet-i ikram olur, lezzet olur, muhabbet olur..."
"Halil İbrahim Sofrası" bizim Türk- İslam dünyasının en güzel sembollerinden, metaforlarından ve kültürel kodlarımızın önemli örneklerinden biridir. "Halil İbrahim Masası" diyor zatın biri. Üstelik akademik titri de var...
Masa gereçtir. Sofra berekettir... "Halil İbrahim Masası" diye bir benzetme akla, mantığa olduğu kadar dil ve kültür ilişkisine de ters...
"Kırat deriz" ama beyaz at demeyiz.
"Allah razı olsun!" deriz ama "Tanrı razı olsun!" demeyiz.
"Tanrı misafiri" deriz ama "Allah misafiri" denmeyeceğini en cahilimiz bile bilir.
Dilimizde söz sanatlarını bilmiyorsanız her an destursuz bağa girebilir yahut pot üstüne pot kırabilirsiniz...
Deve "Yedi kazan sütü devirmiş de çok şükür bu işten de yüzümüzün akıyla çıktık." demiş.
Masa ile sofra, kent ile şehir, kültür ile medeniyet, düşünce ile fikir, ayrılık ile hicran, şeker bayramı ile Ramazan bayramı, özlem ile hasret, akıllı ile zeki, bilim ile ilim, tanık ile şahit ve daha nicelerini karşılaştırınca anlamlarındaki ince ayrımları ve işlev farklarını kolayca anlarız. Tıpkı yaşam ile hayat gibi...
Konuşmak; aklına her geleni söylemek değildir... Aklına geleni söyleyen aklına gelmeyeni duyar.
Tanrı Dağları'ndan
Muhittin Gümüş
06.03.2025