Yahudilikte iki farklı savaş türü vardır. Biri isteğe bağlı savaş yani “Milhemet Reşut”, diğeri ise emredilen savaş yani “Milhemet Mitsva”.
Her iki savaşın da farklı özellikleri mevcut. “Milhemet Mitsva” yapılması zorunlu olan, Tanrı'nın emri olarak kabul edilen, vadedilmiş toprakları almaya ve Yahudilerin hayatlarını korumaya yönelik gerçekleştirilen savaşları temsil ederken “Milhemut Reşut” ise toprakların genişletilmesi, gücün arttırılması ve ganimet elde edilmesi için yapılan savaşları temsil etmektedir.
“Milhemet Mitsva”da topyekun savaş sözkonusu iken “Milhemet Reşut” ise sadece askerler tarafından yürütülür, halk bu savaşa katılmaktan muaftır. “Milhemet Mitsva”nın bir başka özelliği ise bu savaşta hiçbir canlının sağ bırakılmaması kuralıdır.
Yine Yahudilere yönelik yapılan saldırılara karşı yürütülen savaşlar da “Milhemet Mitsva” olarak kabul edilmektedir.
Kutsal metinlerine sıkı sıkıya bağlı Siyonist kafaların, Yahudi teolojinin emir eri siyasi figüranların, etnik tektanrıcılığın tavizsiz savunucusu toplulukların Gazze’de, şimdi de Lübnan’da yaptıklarının altında bu inanç yatmaktadır.
Çocuklara kurşun atarken ellerinin titrememesinin nedeni budur. Yaşlıları yok ederken sevinmelerinin arka planında bu yatar. Kadınları katlederken üzülmemelerinin gerekçesi bu kafa yapısıdır.
İnanç sistemleri en büyük motivasyon kaynağı olan bu kavim elbette ki inançlarının bir gereği olarak ne Gazze’de ne de Lübnan’da durmayacak, adım adım sınırlarını genişletmeye çalışacak ve bunda başarılı olurlarsa bir gün Anadolu’nun kapısına dayanacaklardır.
Kutsal vatanımız Anadolu’nun bir kısmını Tanrı’nın kendilerine vaddettiğini düşünen İsrailoğullarıyla Ortadoğu’da kapışmamız kaçınılmaz bir sondur. Bu savaş bugün veya yarın elbet vuku bulacaktır.
O nedenledir ki Ortadoğu'daki gelişmeleri yakından takip etmek, orada yaşananlara duyarsız kalmamak ve İsral’in ilerleyişinin önüne geçmek milli bir vazifedir.
Ayrıca yüzyıl önce bizim olan topraklar üzerinde tekrar hüküm sürme idealinin peşinden koşmak, sınırlarımızı genişletme ülküsüne gönül vermek, mazlum milletlere kol kanat germek, İslam aleminin hamisi poziyonunu korumak, bölgemizi ve İslam beldelerini kan gölüne çeviren Evangelist-Sisyonist işbirliğine vurulacak en büyük darbedir.
İnanıyorum ki; kendini Tanrı’nın oğlu zannedenlerin, Haçlı’nın torunlarının, ülkemizi ateş çemberine almak isteyenlerin, Anadolu’da bizi istemeyenlerin, bize bin yıllık öfke duyan Bizans artıklarının planlarını bozacak ve tekrar bölgemizde huzuru hakim kılacağız…