Millet; ortak değerler ve ülküler etrafında oluşmuş, mâzide birlikte yaşamış, halde yaşayan, gelecekte de birlikte yaşama arzusu içerisinde olan bilinçli bir topluluktur. Millet tanımımızda dikkat edilirse iki temel özelliğe vurgu yapılmaktadır. Bunlardan birisi ortak değerler, diğeri de ortak ülkülerdir. Kültürümüz, dinimiz İslamiyet, dilimiz Türkçe, tarihimiz, kader birliğimiz ortak değerlerimizdir. Bilimde, teknikte kalkınmış, sosyal refah seviyesine ulaşmış milletlerin seviyesine ulaşmak ve onları geçmek, büyük Milliyetçi Türkiye’yi kurmak, birlik ve beraberlik içerisinde, onurlu olarak yaşamak, Türkiye’yi bölgesinde lider ve dünyada sözü geçen bir devlet yapmak, Türk Birliğini kurmak gibi idealler ortak ülkülerimizdir.
Anayasamıza göre: ”Türkiye cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.”
Cumhuriyetimizin kurucusu merhum Atatürk te “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halka Türk milleti denir”, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” demiştir. Türk milletini oluşturan fertlerin en az yüzde 88’İ etnik açıdan Türk’tür. Hâl böyle olsa da Türk adı gerek günümüzde gerekse ortaya çıktığı tarihten itibaren etnik bir kimliğin adı değil, ortak değerler ve ortak ülküler etrafında toplanmış bir milletin ortak adı ve üst kimliği olmuştur.
Türkçülüğün Esasları’nın yazarı Ziya GÖKALP milleti kültürel bir zümre olarak kabul eder:
“Millet, dilce müşterek olan, yani aynı terbiyeyi almış fertlerden meydana gelmiş bulunan kültürel bir zümredir” der ve şöyle devam eder: “Bir adam kanca müşterek bulunduğu insanlardan ziyade, terbiyece ve ana dilce müşterek bulunduğu insanlarla beraber yaşamak ister. Çünkü insani şahsiyetimiz, bedenimizde değil, ruhumuzdadır. Maddi meziyetlerimiz ruhumuzdan geliyorsa, manevi meziyetlerimiz de terbiyesini aldığımız cemiyetten geliyor. “ (Z. GÖKALP. Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri s.227)
Gökalp’e göre millet
Ziya Göalp’e göre millet, coğrafi, ırki ve kavmi bir zümre değildir. Yine millet bir imparatorluk içerisinde yaşayanların toplamı da değildir.
GÖKALP‘e göre millet, iradi bir kavramda olamaz. Çünkü her ferdin milliyeti, onun keyfine, iradesine tabi bir şey değildir. Görünüşte fert kendisini şu yahut bu millete mensup kabul etmekte hür zanneder. Hâlbuki fertte böyle bir hürriyet yoktur. Bir millete mensup olmak bir noktada kader işidir. Fert bir millet içerisinde hayata gelir ve o milletin terbiyesini alarak yetişir ve o kültürel zümreye dâhil olur. GÖKALP’ in fikirlerinden öğrendiğimize göre millet, ırki ve kavmi bir zümre de değildir. Çünkü tarihten önceki devirlerde bile saf ve karışmamış bir ırk bulmak mümkün değildir. Millet kavmi bir zümre de olamaz, çünkü milletler akraba veya çeşitli kavimlerin tarih içerisinde karışıp kaynaşmasından ve kültürel bir zümreyi oluşturmasından meydana gelmiştir. Gökalp bu görüşlerini Türkçülüğün Esasları adlı eserinde şöyle dile getirir:
“Memleketimizde vaktiyle dedeleri Arnavutluk’tan yahut Arabistan’dan gelmiş milletdaşlarımız vardır. Bunlar Türk terbiyesiyle büyümüş ve Türk mefkûresine çalışmayı itiyat etmiş görürsek sair miletdaşlarımızdan hiç tefrik etmemeliyiz. Yalnız saadet zamanında değil, felâket zamanında da bizden ayrılmayanları nasıl milliyetimizden hariç telâkki edebiliriz. Hususiyle, bunlar arasında milletimize karşı büyük fedakârlıklar yapmış, Türklüğe büyük hizmetler ifa etmiş olanlar varsa, nasıl olur da bu fedakâr insanlara ‘SİZ TÜRK DEĞİLSİNİZ’ diyebiliriz. Filhakika, atlarda şecere aramak lâzımdır, çünkü bütün meziyetleri sevk-i tabiîye müstenit ve irsî olan hayvanlarda da ırkın büyük bir ehemmiyeti vardır. İnsanlarda ırkın içtimaî hasletlere hiçbir tesiri olmadığı için, şecere aramak doğru değildir. Bunun aksini meslek ittihaz edersek, memleketimizdeki münevverlerin ve mücahitlerin birçoğunu feda etmek iktiza edecektir. Bu hal câiz olmadığından ‘Türküm’ diyen her ferdi Türk tanımaktan, yalnız Türklüğü hıyaneti görülenler varsa, cezalandırmaktan başka çare yoktur” (Gökalp, Türkçülüğün Esasları,18-19).
Ziya Gökalp’e göre Türkçülük, Türk milletini yükseltmek demektir. Yükseltmek ilimde, kültürde, dinde, teknolojide, sanat vs alanlardadır. Bir milletin yükselmesi başka bir milletin gözyaşlarıyla değil, milleti oluşturan fertlerin el ele, gönül gönüle vererek çalışmasıyla olur.
Türk Milletindeniz İslam Ümmetindeniz.
Ziya Gökalp Türkleşmek-İslamlaşmak-Muasırlaşmak terkibini Türkçülüğün Esaslarında şöyle açıklamaktadır:
“TÜRK MİLLETİNDENİZ dediğimiz için dilde estetik, ahlakta, hukukta, hatta dini hayatında ve felsefede Türk kültürüne (Türk zevkine, Türk vicdanına göre) bir orijinallik, bir şahsilik göstermeye çalışacağız. “İSLÂM ÜMMETİNDENİZ” dediğimiz için, bize göre en mukaddes kitap Kur’an- Kerim, en mukaddes insan Hazret-i Muhammed, en mukaddes mâbed Kâbe, en mukaddes din İslâmiyet olacaktır. “BATI MEDENİYETİNDENİZ” dediğimiz için de ilimde, felsefede, fenlerde vesair medeni sistemlerde tam bir Avrupalı gibi hareket edeceğiz.” (Türkçülüğün Esasları 73,74)
Bazılarının zannettiği gibi, millet, milliyetçilik ve ümmet, ümmetçilik kavramları birbiriyle çatışan ve zıtlaşan kavramlar değildir. Ümmet, bir peygamberin tebliğ ettiği dine inanan veya o dine muhatap olanların meydana getirdiği topluluk anlamına gelir. Biz Türk milletinden olmakla beraber aynı zamanda Müslümanız ve Hz. Muhammed’in ümmetiyiz. Bizim karşı olduğumuz ümmetçilik anlayışı ilmî, aynı zamanda da dinî bir gerçek olan millet ve milliyetçilik anlayışını reddeden Ümmetçilik anlayışıdır. Böyle bir anlayışın ardında zaten hem Türk hem de İslam düşmanları vardır.
Bu gerçeği merhum Alparslan Türkeş şöyle açıklar:
"Türklük gurur ve şuuru İslam ahlak ve faziletine, oy toplama endişesi ve siyaset riyakârlığının üstünde kalarak samimiyetle bağlıyız. Türklük gurur ve şuuru ile İslam ahlak ve fazileti, milletimizi meydana getiren manevi unsurların tam ve ahenk içinde birleşmesidir. Maddi kalkınmamız ancak böyle bir yüce temel üzerinde yükselirse bir mana taşır, bir değer kazanır, milliyetsiz bir yükselmenin, ahlaksız bir kalkınmanın imkânı yoktur... Pek az olmakla birlikte, bazı kimselerin milliyetçilikle İslamiyet’i çatıştırmağa çalıştıklarını görmekteyiz. Böyle bir tutum yanlıştır, abestir, cahilliktir, şuurlu bir şekilde yapılıyorsa ihanettir, nifaktır. Mücadele farklı, hatta birbirine düşman mefkureler arasında olur. Halbuki Türklükle İslamiyet bin yıldan beri aynı mukaddes potada kaynaşmış, etle tırnak misali ayrılması imkânsız bir hale gelmiştir. Türk Milleti, Müslüman olmakla içtimai nizamın ve dini hayatın en yüce değerlerini kazanmış ve İslam, Türk Milleti ile emsalsiz yiğitlik ve iman aşkına sahip bir mücahit bulmuştur…
"Türk müsün, Müslüman mısın?" gibi sorular cehaletten ileri geliyorsa aptalcadır. Aksi takdirde hâincedir. Milliyetçiliği reddeden bir "dincilik" anlayışı ve İslamiyet’e düşman bir milliyetçilik anlayışı bize yabancıdır, bizim dışımızdadır..." (Türkeş, Temel Görüşler, 179-180) diyordu.
Ayrıca Türklük bir milletin, Müslümanlık ise bir dinin adıdır.
Sosyoloji bilimine göre her kavram hem cinsleri ile kıyaslanır. Eğer bir karşılaştırma yapılacaksa bu karşılaştırmanın, Türklükle, Rumluk, Rusluk, Almanlık, Fransızlık, Araplık vb. arasında olması gerekir. Yine Müslümanlığın da Hristiyanlık, Musevilik ve Budizim gibi dinlerle karşılaştırılması gerekir. Bir insanın hangi milletten olduğunu anlamak için ona, Türkmüsün? Müslüman mısın? diye sorulmaz; Türk müsün? Arap mısın? Alman mısın? diye sorulur. Yine bir insanın hangi dine mensup olduğunu anlamak için ona; Müslüman mısın? Hıristiyan mısın? Budist misin? Diye sorulur. Türk müsün, Müslüman mısın? Önce Türk müsün, Müslüman mısın? Diye sorulan sorular maksatlı olup aynı zamanda bilimsel değildir.
Milletler Allah’ın ayetleridir. Yani insanların farklı milletler halinde yaratılışı Allah’ın varlığını, gücünü, kudretini gösteren ayetleri yâni delilleridir. Allah’ın ayetleri olan milletleri inkâr etmekle Kur’an-ı Kerim’deki ayetleri inkâr etmek arasında hiçbir fark yoktur. Bu gerçeğe Kur’an-ı Kerim’de şöyle dikkat çekilir:
“O gökleri, o yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin birbirine uymaması da O’nun (Yani Allah’ın) ayetlerindendir. (Varlığını, gücünü, kudretini gösteren delillerindendir.) Hakikat bunlarda düşünen insanlar için elbette ibretler vardır.” (Rum Suresi, 22)
“Ey insanlar, biz sizleri bir erkekle bir dişiden yarattık ve bir birinizle tanışasınız (bilişesiniz, iyi ilişkiler kurasınız, iyi işlerde bir birinizle yarışasınız) diye şubelere (milletlere) ve kabilelere ayırdık. Şüphesiz ki Allah katında en şerifli olanınız takvada (Allah’tan sakınma, gönülden bağlanma, dine ve insanlara hizmette) en ileri olanınızdır. (Hucurat Suresi, 13),
“Eğer Allah dileseydi, elbette sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat verdiği şeylerde sizi imtihan etmek için ümmetlere ayırdı. Öyle ise iyiliklerde/hayırda yarışın” (Maide, 5/48) (Ayrıca bak HUD/118. ayet)
İnsanlığı oluşturan Milletlerin farklı özellikler halinde yaratılmış olması, iyilikte, hayırda, bilim ve teknolojide ve Allah’ın dinine yardımda ve hizmette yarışmaları içindir.
Milliyetçilik mensubu olduğu milleti sevme duygusunun yanında o milleti Maide suresi 48. âyette söz edilen iyiliklerde ve hayırda yarışta galip getirme düşüncesi ve ülküsüdür.
Yüce Allah Kur’an-ı kerimde aynı kıbleye yönelen ve aynı kitaba, peygambere iman eden Müslümanları birliğe çağırır:
“Ey mü’minler! Hepiniz birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın ve ayrılığa düşmeyin. Allah’ın size olan şu nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşmandınız; derken Allah kalplerinizi kaynaştırdı da O’nun bu nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Ateşten bir çukurun tam kenarında idiniz, fakat Allah sizi oraya düşmekten kurtardı. Doğru yolu bulasınız diye, Allah size âyetlerini işte böyle açıklıyor. (Ali İmran, 103) “Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin. Birbirinizle çekişmeyin; yoksa korkuya kapılırsınız ve kuvvetiniz elden gider.” (Enfal, 43): “Şüphesiz Allah, Kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever.” (Saff,, 4) “Kâfirler de birbirlerinin dost ve yardımcılarıdırlar. Eğer siz aynı şekilde birlik olmaz, birbirinize arka çıkmaz ve destek olmazsanız, yeryüzünde ne götürüp ne getireceğini kestiremeyeceğiniz büyük bir fitne, kargaşa ve büyük bir bozgunculuk patlak verir. (Küfür hakimiyeti oluşur.” (Enfal, 73)
Evet! Bizler Türk milletindeniz ve Türk milliyetçisiyiz. Aynı zaman da Müslüman olmakla Hz. Muhammed (SAV)’in ümmetindeniz. Aynı zamanda biz Türkler, İslam dinine ve İslam dünyasına en çok hizmet etmiş, “Asâkir-İ İslam, Cund-Allah, Asakir-i Mansure-i Muhammediye (İslam’ın Askerleri, Allah’ın Ordusu ve Muhammed’in Muzaffer Askerleri) gibi unvanları hak etmiş müstesnâ bir milletiz.
Kaynaklar:
Türkeş, A. (1976) Temel Görüşler,
Gökalp, Z. (1973). Terbiyenin Sosyal be Kültürel Temelleri İstanbul Millî Eğitim Basımevi
Gökalp, Z. Türkçülüğün Esasları, 2019, Eskişehir Anadolu Üniversitesi Yayını. Ankara - Matbuat ve İstihbarat Matbaası’nın 1339 tarihli baskısı esas alınarak basılmıştır.
