Muhittin GÜMÜŞ / TANRI DAĞLARI'NDAN


MÜNÂFIKLARA DİKKAT...

Erdemli siyasetçiler münafık avcısı olmak zorundadır. Rüyasında dahi göremeyeceği makamlar verilirken iliklenmedik düğmesi kalmayan münafıkları partiye, devlete ve milletle sehven muhatap etmesine tahammül edilemez.


Kurtla yiyen, köpekle havlayan ve sonunda çobanla oturup salya sümük ağlayan münâfık misâli omurgasız davranışlar sosyal psikolojide ve felsefede çok özel terimlerle ifadesini bulur…

İnsanın münafığı ve devletin münafığı...

Ne fark eder ki?

Münafık insanlar hep vardı…

Münafık davranış sergileyen devletlerin de olduğunu unutmayalım. İki yüzlülük genellikle riyakârlık ile eşdeğer anlamdayken münafıklık nifak çıkarma fiilini icra etme durumudur. Riyakarlık veya münafıklık gibi kavramlar temelinde oluşan sıfatlar ancak dost görünen düşmandan, selim görünen nifakçıdan zuhur eder. Türk milletine ve devletine münafık davranışlarıyla ün salmış devletlerin himâyesinde iktidar devşirme, muktedir olma beklentisinde olanlar da milletin en büyük münâfıkları sayılmazlar mı?

Dik duruş yalnızca insanlara ve ağaçlara mahsustur. Ardıç, çınar, meşe, gürgen ve daha nicelerinin dik duruşunu basite almamak gerekir. 

Münâfıklar, her açıdan ispat edilmiştir ki sosyal, akademik, politik ve ekonomik statüye erişmek için arzuladıkları şeyleri elde etmek için bütün yüzsüzlüklerini ve nefsani duygularını ve haram dürtülerini inatçı bir şekilde harekete geçirirler.

Yapmak, görmek ve duymak istedikleri şeyleri elde etme, kazanma hiyerarşisinde her yolu meşru sayarlar. Sosyal ve kültürel faktörlerin etkisiyle en başta Türk'e, Müslümana, insan vasıflarını hakiki anlamda taşıyanlara, özellikle de liyakatli yöneticilere ve hakkaniyet sahiplerine karşı huysuzlukları, intikam duyguları, hadsizlikleri, saygısızlıkları ve buna bağlı birçok münâfıkça yaklaşım ve davranışları artar. 

Sözün özü münafıklar, “psikolojik ihtiyaçlar dini” veya “fonksiyonel din” olarak da isimlendirilen dış güdümlü dindarlık yaklaşımını benimserler. Bu düşüncenin odağında dinî değerler birinci derecede önemini ve anlamını yitirmiştir.

Türk milletinin, İslâm'ın ve esasen bütün insanlığın en tehlikeli düşmanları münâfıklardır. Onlar, hayatlarının bir parçası olan kandırma, aldatma eylemini bir başka renge boyamak suretiyle iletişim hâlinde olduğu bireyleri ve toplumu yanıltmaya çalışırlar. Türk töresinin ve İslâm terbiyesinin inşâ ettiği erdemli toplumu karıştırmak için başvurdukları içe ve dışa yönelik oyunlarına dur deme zamanı geçmesin! 

Her fikrin münâfıkları olabileceğini tahmin etmeli…

Devlet ve feraset ehlinin en temel vazifesi onlara karşı çok ama çok dikkatli olmaktır.

Aklını, ilmini, bilgisini, tecrübesini, görgüsünü ve bütün yetkinlik ve yeterliklerini riya dolu eylemler içinde heba edenlere Allah fırsat vermesin!

****

Münafıklığın herhangi bir meslek alanına mahsus olduğunu iddia edemeyiz. Toplumun gözü önünde olanlar; siyasetçiler, sanatçılar, gazeteciler, köşe yazarları, edebiyat çevresi, ticaret erbabı, sanayici, işadamı, müteahhit, bürokrasinin üst takımı  vb. insanlar tertemiz olmak mecburiyetindedir. 

Memlekete, insanlığa hizmet etmek için siyaset sahasına girmek gerekiyor. Siyaseti iyi bilenler siyaseti de iyi tanımlar.

Felsefi anlamda siyaset, sadece devlet yönetimi ya da iktidar ilişkilerinden ibaret değildir. O, insanın birlikte yaşama zorunluluğundan doğan düzen arayışını, adaletin nasıl sağlanacağını, özgürlük ile otorite arasındaki dengeyi, toplumsal sözleşmenin meşruiyetini ve birey-toplum-devlet üçgenindeki ilişkiyi sorgulayan bir düşünce alanıdır.
Felsefi ve teorik açıdan bakıldığında, siyasetin temel amacı ortak yaşamı adalet, düzen ve özgürlük ilkeleri çerçevesinde sürdürülebilir kılmaktır. Yani siyaset, sadece bir iktidar mücadelesi değil; aynı zamanda insanın diğer insanlarla birlikte var olabilmesi için gerekli kuralları, kurumları ve değerleri inşa etme çabasıdır.

Platon için siyaset, idealar dünyasındaki adaleti yeryüzüne taşımak; erdemli bir toplum kurmaktır.

Aristoteles, siyasetin amacını, bireyin iyi yaşamasını ve eudaimonia yani “erdemli bir mutluluk”a ulaşmasını sağlamak olarak görür.

Machiavelli, siyaseti daha pragmatik bir şekilde, iktidarın nasıl elde tutulacağı ve nasıl yönetileceği üzerine kurar.

Hobbes ve Rousseau, toplumsal sözleşme anlayışı çerçevesinde siyaset kavramını şekillendirirler; bireylerin güvenliğini ve özgürlüğünü garanti altına almak esastır.

Siyaset hem teoride hem pratikte “Nasıl bir toplumda yaşamalıyız?” sorusunun cevabını arar. Dolayısıyla, temel amacı hem bireysel hem de toplumsal anlamda iyi bir hayatı mümkün kılmaktır. 

Erdemli siyasetçiler münafık avcısı olmak zorundadır. Rüyasında dahi göremeyeceği makamlar verilirken iliklenmedik düğmesi kalmayan münafıkları partiye, devlete ve milletle sehven muhatap etmesine tahammül edilemez.

Tanrı Dağları'ndan 
Muhittin Gümüş 
22.06.2025

YAZARLAR