Türk milletinin birliğine ve dirliğine göz dikme cüretini gösterenler karşısında yapmamız gereken tek şey, şanlı ecdadımızın yaptığı gibi omuz omuza vermek, karanlıkları yırtmak için azmetmektir.
“Tek millet, tek bayrak, tek devlet, tek dil” dünümüzde de bu günümüzde de Türk milleti için tek hedef olmuştur. Bu hedefinden hiç şaşmayan aziz milletimin her karamsarlığa düşüşünde de “mutlu son” mutlaka gerçekleşmiştir. Evet mucizenin adı her tarihte Türk’ün kararlılığının ifadesi olmuştur.
Bakın geçmişimize…
Bakın tarihimizin şanlı sayfalarına…
Açın tarihin tozlu sayfalarını da birer birer çevirin ibret yapraklarını…
Şimdi soruyorum size;
Türk milleti için Ergenekon’dan çıkış, bir mucizenin adı değil midir?
Alparslan’ın Malazgirt Destanını yazışı bir mucize değil midir?
Türk milleti için Söğüt’te bir obada yeşeren Osmanlı Cihan Devleti bir mucizenin adı değil midir?
Genç yaşta Fatih Sultan Mehmet’in çağ kapatıp çağ açması bir mucizenin adı değil midir?
“Hasta adam” Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu bir mucizenin adı değil midir?
Ve İstiklal Mücadelemiz, şanlı tarihimizde karamsarlığa yer olmadığının son örneği değil midir?
Gelin el ele, omuz omuza verelim ve çaresizliğin, karamsarlığın girdabında boğulmadan, Türk milletinin hain düşmanlarının tuzağına düşmeden ölüm yıldönümünde rahmet, nminnet ve şükranla andığımız Türk’ün atasının, Atatürk’ün hayat hikayesindeki olumsuzlukları bir kere daha okuyalım ve kararımızı da öyle verelim.
İşte Mustafa Kemal Atatürk, işte Türk’ün bağımsızlığının mucizesi:
* 7 yaşındayken babasını kaybetti ve yetim kaldı.
* 8 yaşında okuldan alındı ve köyde yaşamaya başladı.
* 17 yaşında hayalindeki okulun istediği bölümü için gerekli not ortalamasını tutturamadı.
* 24 yaşında tutuklandı, günlerce sorguya çekildi ve 2 ay tek başına bir hücrede hapis yattı.
* 25 yaşında sürgüne gönderildi.
* 27 yaşında kendisinden bir yaş büyük olan meslektaşı kendisinin de üyesi olduğu derneğin çalışmaları ile kahraman ilan edilirken, kendisi hiç önemsenmiyordu.
* Doğduğu şehrin merkezinde rakibi törenlerle karşılanırken, o kalabalık arasında yalnız başına onları izliyordu.
* 30 yaşında amiri, onu kendisinden uzaklaştırmak için başka göreve atanmasını sağladı. Yeni görevinde fiilen işsiz bırakıldı. Aylarca boş kaldı.
* 37 yaşında böbrek hastalığından Viyana’da 2 ay hasta ve yalnız halde yattı.
* 37 yaşında komutan olarak yeni atandığı ordu dağıldı.
* 38 yaşında Savunma Bakanı tarafından görevinden atıldı.
* 38 yaşında bir toplantıda giyebileceği bir tek sivil elbisesi bile yoktu ve başkasından bir redingot ödünç aldı.
* 38 yaşında kendisi için tutuklama kararı çıkarıldı.
* 38 yaşında en yakın beş arkadaşından üçü, onun kongre temsil heyetine üye olmaması için oy kullandı.
* 39 yaşında idam cezasına çarptırıldı.
Sonra ne mi oldu? USTAFA KEMAL ATATÜRK…
* * *
Şimdi de ölüm yıldönümünde bir kere daha saygıyla ve rahmetle andığımız o yiğit Türk’ün penceresinden Türk milletine birkaç mesajını siz değerli okurlarımın dikkatlerine sunmak istiyorum.
Bakın Türk’ün Ata’sı neler diyor:
“Türk milleti büyük bir arslandır. Biz hepimiz onun tüyleri arasına sıkışmış ve sığınmış göz ile görülmez küçük varlıklarız. O arslanın büyük hareketleri ve hamleleri ise inkilap hareketleri ve hamleleridir. Bu arslanı tahrik edebilmek… İşte bizim için iftihar edilebilecek rol budur.”
“Bu geniş memleketi bayındır bir hale çevirmek lazımdır. Bu halk, zengin olmaya mecburdur. Memleket bayındır olmazsa, bu halk zengin olmazsa, size hala yaşamak imkanından bahsederlerse inanmayınız.”
“Efendiler! Asırlardan beri Türkiye’yi idare edenler çok şeyler düşünmüşlerdir; fakat yalnız bir şey düşünmemişlerdir: Türkiye’yi! Bu düşüncesizlik yüzünden Türk vatanının, Türk milletinin uğradığı zararları ancak bir şekilde telafi edebiliriz. O da, Türkiye’den başka bir şey düşünmemek. Ancak bu zihniyetle hareket ederek her türlü kurtuluş ve saadet hedeflerine erişebiliriz.”
Rahmet olsun büyük Atatürk, ışığımız olmanı kimseler engelleyemeyecektir.
Öyleyse haydi hep bir ağızdan haykıralım:
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE.