Muhittin GÜMÜŞ / TANRI DAĞLARI'NDAN


ORHAN ŞAİK GÖKYAY’I ANARKEN…

İlkokulda ezberleyip de hatırladığım 10 şiir varsa bunların başında Orhan Şâik Gökyay’ın “Bu Vatan Kimin” adlı şiiri yer alır.


İlkokulda ezberleyip de hatırladığım 10 şiir varsa bunların başında Orhan Şâik Gökyay’ın “Bu Vatan Kimin” adlı şiiri yer alır. Yalnızca benim değil, bizim kuşağın severek coşkuyla okuduğu şiir olarak da hafızalarda yer etmiştir. 

Ankara Üniversitesi DTCF Türkoloji Bölümünde öğrenci olduğumuz yıllarda (1984-1988) Türk Dil Kurumunda düzenlenen şairler gecesinde dünya gözüyle gördüğümüz Orhan Şâik Gökyay’ın sohbet esnasında söyledikleri hâlâ aklımdadır.

Aslında çocukluğunuzda şiirlerini sevdiğiniz bir şairi görmek, onun sesini duymak, elini öpmek güzel duygulara gark eder insanı.  Hele de şefkatle başınızı okşayarak “ Var ol evladım… Şiir tadında bir ömür dilerim…” gibi iz bırakan sözlere duçar olmak tarifsiz duygularımızı coşturmuştu. 

Şevket Rado, Necdet Evliyagil, merhum şair Ahmet Muhip Dranas’ın eşi Münire Dranas, Yavuz Bülent Bakiler, Feyzi Halıcı ve daha pek çok şahsiyetin de yer aldığı şairler gecesindeki sohbet, iki saat olarak planlanmış olsa da gece yarısı sona ermişti. Gökyay, “Sen emekli oldun artık ders veremezsiniz dediklerinde çok üzüldüm. Beni talebelerimden koparamazsınız. Sizden maaş istemiyorum, sınıftan uzak tutmayın beni, dedim. Emekliliği adeta kabul etmiyor, 80 yaşına rağmen dersine gönüllü katılan öğrenciler onu yalnız bırakmıyor. Bende o gece iz bırakan en önemli şair Gökyay’dı. 

Biraz Orhan Şâik Gökyay hakkında bilgi verelim. 

“Gökyay, edebiyat alanında şairliğinden çok eleştirmenliği ve araştırmacılığı ile öne çıkmış, dil konusunda yaptığı en önemli çalışma Dede Korkut Hikâyelerini sadeleştirmesidir. Yetmiş yıl öğretmenlik yaparken binlerce öğrenci yetiştirdi. Bestesi Arif Sami Toker’e ait olan ve Türk müziğinin klasikleri arasında sayılan “Çıksam Şu Dağların Yücelerine” şarkısının güftesinin yazarıdır.

16 Temmuz 1902 tarihinde babasının edebiyat öğretmeni olarak görev yaptığı İnebolu'da dünyaya geldi. 93 Harbi’nden sonra Filibe’den Anadolu’ya göç eden bir ailenin yedi çocuğundan birisidir. Babası Mehmet Cevdet Efendi, annesi Şefika Hanım’dır. Asıl adı Hüseyin Vehbi’dir. Rıza Nur’un millî eğitim bakanlığı döneminde yayımlanan "Her öğrencinin bir Türk adı alması" hakkındaki genelge uyarınca adını "Orhan" olarak değiştirmişti.

İlk şiiri Kastamonu'da yayımlanan Açıksöz gazetesinde 1922 yılında yayımlandı. Kurtuluş Savaşı yıllarında İstanbul’dan Ankara’ya geçen pek çok kişinin yol üzerinde uğradığı bir yer olan Kastamonu’dan geçtiği sırada ünlü şair Mehmet Akif ile de görüşme fırsatı bulmuş, ilk şiirlerini göstermiş ve beğenisini kazanmıştır.  Ankara Darülmuallimînini "çok iyi derece" ile bitirdikten sonra 1923 yılından itibaren Piraziz, Samsun ve Balıkesir'de öğretmenlik yaptı. 

1927 tarihinde önce Kastamonu İdadisinin son sınıfına kaydoldu, ardından hem İstanbul Darülfünunu Edebiyat Fakültesine, hem Yüksek Öğretmen Okulu'na kaydoldu ve öğrenimini her iki okulda birden sürdürdü. Edebiyat fakültesinde hocası Fuat Köprülü'den etkilendi. Almancasını ilerletti.

1938 yılında Dede Korkut hikâyelerini yayınladı. Bu eser ile “Dede Korkut’un torunu” unvanını aldı.

Öğretmenlik yaşamına 1939'dan itibaren Ankara'da, yeni kurulan Musiki Muallim Mektebi’nde (Ankara Devlet Konservatuvarı) öğretmen ve müdür olarak devam etti. Bestesini Necil Kazım Akses ile Ulvi Cemal Erkin'in müştereken yaptıkları Konservatuvar Marşı’nın güftesini yazdı.

1944 yılında konservatuvar müdürü iken okul arkadaşı Nihal Atsız’ı evinde misafir etmesi üzerine “Irkçılık-Turancılık davası" nedeniyle görevine son verildi, tutuklanarak İstanbul’a gönderildi, işkence gördü. Onbir ay süren tutukluluk ve yargılanma sürecinin ardından beraat etti ve öğretmenlik mesleğine iade edildi. Galatasaray Lisesi’nde öğretmenlik (1947-1951), Londra kültür ateşeliği ve öğrenci müfettişliği (1951-1954), İstanbul (Çapa) Eğitim Enstitüsü’nde öğretmenlik (1954-1959) görevlerinde bulundu.

 

 

1959-1962 yılları arasında Londra’da bir okulda Türk dili ve edebiyatı okutmanı olarak çalıştı. 1962'de Türkiye'ye döndükten sonra Çapa Eğitim Enstitüsü'ndeki görevine tekrar başladı. 1967 yılında yaş haddinden emekli oldu.

Gökyay, emekli olduktan sonra da eğitimcilikten kopmadı. 81 yaşında tekrar mesleğine döndü; eski görev yeri olan Çapa Eğitim Enstitüsü’nde, Marmara ve Mimar Sinan Üniversitelerinde ders verdi.

Hayatı boyunca Türk Dili, Nesil, Türk Folklor Araştırmaları, Çağrı, Oluş, Ülkü, Türk Folkloru, Musiki Mecmuası, Türk Dili, Tarih ve Toplum, gibi dergilerde eleştiriler yayınladı, eleştirilerini 1982’de “Destursuz Bağa Girenler” adlı bir kitapta topladı.

Yetmiş yılık öğretmenlik hayatında binlerce öğrenci yetiştiren Orhan Şaik Gökyay, 2 Aralık 1994 tarihinde öldü ve cenazesi ertesi gün Üsküdar'daki Nakkaştepe Mezarlığı'nda toprağa verildi.” (Adadergi, 2025)
Allah rahmet eylesin…

pTanrı Dağları'ndan 
Muhittin Gümüş'ün  Edebî Sayfası  
Muhittin Gümüş 
02.12.2025

YAZARLAR