Biz ülkücü bir lise öğrencisi olarak 10 Kasım 1975 ve 8-12 Ocak 1976 Olaylarında bölücü teröre karşı sapan taşı kullanırken PKK henüz kurulmamıştı.
PKK, diğer Kürtçü örgütleri sahadan silen bir derin darbe aparatı olarak sahaya indiğinde de bizim bölücü teröre karşı olan savaşımız devam etti.
MHP’li Bingöl Belediye Başkanı Hikmet Tekin’in annesi ve kardeşiyle birlikte şehit edilmesi, aslına bakarsanız 13 Kasım 1960’ta Alparslan Türkeş’i Hindistan’a süren 9 Martçı Sosyalist cuntanın MHP yönetimine verdiği yeni bir mesajdı.
Ancak “ölümlerle eğlenen tunç yürekli erler”in, vatan ve tarihi mukaddesat için ölmekten ve öldürmekten yana bir kaygısı yoktu.
Ocağın ve partinin son Ülkücü şehitleri Fırat Yılmaz Çakıroğlu ve Cengiz Akyıldız, PKK sempatizanı bölücüler tarafından şehit edildiler.
***
Ve yine biz, 2012 yılı başlarında aşağıda bir bölümünü alıntıladığım ve ekte paylaştığım yazıyı MHP’nin hakemli dergisi olan TÜRKİZ’de 15 sayfalık bir makale halinde kaleme aldığımızda Türkiye’de henüz bu kadar çok ve kahraman strateji enstitüsü de bulunmuyordu.
Evet biz nasıl ki bu Stalinist yapıya karşı bilâ bedel can almış- can vermiş Ülkücü hareketin kalemleri olarak bu konuda en çok yazıp çizme hakkına sahip isek MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli de PKK’nın kaderi ve fesih kararı hakkında inisiyatif kullanma hakkına en az o kadar sahiptir.
O yüzden de Suriye’de Rusya- İran destekli Esad rejiminin yıkılmasından sonra bölgede değişen güç dengeleri dikkate alınarak;
“Kürtlerin İsrail tarafından Suriye’nin toprak bütünlüğü aleyhine kullanılması” tehlikesine karşı Devlet Bey’in radikal bir hamle yapması, Tarihin milli rotasına ve Türk ulusal çıkarlarına uygun bir intelijensiyal faaliyettir.
Bu süreçten siyasal bölücülüğün veya etnik milliyetçiliğin kazançlı çıkması ihtimalini önleyecek olanlar da yine 1970’lerde 9 Işık’la doktrine olmuş Türk Milliyetçilerinden başkası değildir.
Milliyetçi- Ülkücü Hareket bu konunun cahili ve acemisi değildir. PKK terörü, Terörle Mücadele ve Terörsüz Türkiye süreçlerinde hiçbir sahte kahramandan alacağımız bir ders de yoktur.
Özellikle maaşına ve özlük haklarına binaen devlet memuru statüsünde hizmet vermiş eski askerlerin bu kadar muhatap alınmaya değmez gayrimeşru bir örgütün 45 yıldır neden bitirilemediği konusunda bir hesap vermeden bir özeleştiri raporu yazmadan MHP’ye ve Devlet Bey’e doğru atıp tutması, basit bir siyasi propaganda olmanın ötesinde bir anlamı ve değeri yoktur.
Gözlerin Hatice’ye değil neticeye odaklanmasını ve PKK’nın silah bırakırken yaptığı ve yapacağı artistik şovların memleketin hayrı için gözardı edilmesini tüm Ülküdaşlarımdan istirham ediyorum.
Devlet Bey’in başlattığı ve Devletin tamamlamakta olduğu bu operasyonun Vatana ve Millete hayırlı olmasını diliyorum.
Yazımı, MHP’nin hakemli dergisi TÜRKİZ’de bundan 13 yıl önce hükümeti uyarmak amacıyla kaleme aldığım 15 sayfalık makalemden bir kesit sunarak tamamlıyorum.
Saygıyla
Şükrü Alnıaçık
11 Temmuz 2025
***
“…
Gizli, Sinsi ve Tehlikeli Amerikan - İsrail Desteği
Amerika PKK’ya destek veren ülkeler arasında Lozan Antlaşmasını tanımayan tek global güçtür. Türk-Amerikan ilişkilerinde Apo’nun paketlenmesiyle başlayan süreç, gizli bir psikolojik savaşa dönüşmüştür.
11 Eylül saldırılarıyla Orta Doğu’ya Irak ve Afganistan’a kolayca girmek isteyen ABD’nin Türkiye’den beklediği desteği görememesi bu ülkeyi alternatif yerel destek arayışına itmiştir. 1 Mart 2003 Tezkeresi’nin TBMM’de reddedilmesi üzerine ABD Kuzey Irak’taki özerk Kürtleri, Irak Savaşında kendi milis gücü olarak görmeye başlamıştır. Süleymaniye’deki çuval olayıyla gerilen ilişkiler, PKK’nın siyasallaşması sürecinde ABD’yi taraf ve gizli koruyucu konumuna getirmiştir.
Bu durumda ABD, İsrail’i İslam dünyasının
kalbinde dost ve “akraba” bir Kürdistan yaratarak
kendi karşısındaki Hamas ve Hizbullah’ı denge-
leme ve sonuçta Kürtlerle elele Arz-ı Mevud’a
ulaşma yönünde serbest bırakmıştır.
AKP Hükûmetinin Hamas’la yakınlaşması ve Gazze sorununda inisiyatif alması, İsrail tarafından PKK’yı destekleme tercihine meşruiyet kazandıran bir mütekabiliyet sebebi olarak algılanmaktadır.
İnsani yardım gemileri Gazze’ye doğru giderken Apo’nun “sahneden çekilmesi!” ve ertesi gün İskenderun’daki Deniz İkmal Merkezinin saldırıya uğraması bu nedenle kuşkuyla karşılanması gereken olaylardır. PKK, sözde Kürdistan haritalarında İskenderun ve Mersin’i de sınırlarına dâhil etmekte ve gizli bir el iç göçlerle ve yapılan eylemlerle haritaya uygun mesajlar vermektedir.
Buradan çıkarılması gereken sonuç şudur:
PKK, 30 yıl önce dünyanın mazlum halkı Filistinliler safında “işçi” sınıfının devrimci öncüleri gibi yer almaya çalışırken bugün kendisini dünyanın en zalim emperyalistlerine yandaş olarak sunmayı başarabilmiştir. Bu durum Orta Doğulu bir örgüt için gerçekten de övünülecek bir gelişmedir.
Şam’ın arka sokaklarında zor şartlarda hayat mücadelesi veren bakımsız bir fahişenin Pentagon’a kadar çıkabilmesi ve Washington caddelerinde boy göstermesi, bu işin sadece Şark kurnazlığıyla başarılmış bir proleterya zaferi olmadığını gösteriyor.
Ortaya çıkan sonuca baktığımızda PKK’nın, Batılı istihbarat örgütlerinin merkantilist menfaat mikroplarıyla enfekte edildikten sonra Türkiye’nin bünyesine ölümcül zararlar veren bir hastalığa dönüştürüldüğünü kabul etmek zorundayız.
Sorunu sadece intelijensiyal zekâ çözebilir.
Bugüne kadar çözülememesinin nedeni de budur. Çi- zilen ve müşterilere servis edilen İskenderunlu-Karslı Kürdistan haritaları, başta İsrail ve Ermenistan olmak üzere bölgenin kadim “vatansızlarını” iştahlandırmakta ve ABD’deki merkantilist lobileri harekete geçirmektedir.”