Mehmet Ali GÜNAYDIN / KÖKBÖRÜ


Pogrom

Pogrom


Siyonist terminolojinin başköşesinde yerini almış olan pogrom, dünyanın herhangi bir yerindeki Yahudi kişilere, topluluklara ve mülklere yönelik şiddetli saldırıları ifade eder. 

Pogrom başlangıç itibariyle Yahudilere yapılan saldırılar için kullanılsa da zamanla daha genel bir anlama bürünmüştür. Bir saldırının pogrom olabilmesi için çoğunluğun azınlığa, güçlünün güçsüze saldırması, kurbanların sadece tek bir taraftan olması, devletin bu saldırılara göz yumması veya örtülü destek vermesi gerekir.

Yahudi toplumu günümüzde her saldırıyı antisemitizmin bir yansıması olarak görür, o saldırıya hemen pogrom etiketi yapıştırır ve bir Yahudi'nin burnu kanasa bunu Holokost'un devamı olarak ustalıkla lanse eder.

Geçmişte dünyanın çeşitli bölgelerinde pogrom vakalarına maruz kalan Yahudiler, bugünün profesyonel pogrom uygulayıcılarıdır. Avrupa'da kendilerini katledenlere, binlerce yıl zulmedenlere ses çıkaramayan Yahudiler, şimdi tüm hınçlarını Müslümanlardan çıkarıyor. O yüzdendir ki, bir Yahudi ayağı takılıp yere düşse "katlediliyoruz" yaygarası çıkarırlar ki kendi zalimlikleri görülmesin. Bir Yahudi'nin eline kıymık batsa "pogroma maruz kalıyoruz" derler ki kendi vahşetlerinin üzeri örtülsün.

Zalim fıtratlarını Avrupa'da iyice geliştiren Yahudiler, Hitler'e, Kazıklı Voyvoda'ya, Kanlı Kontes'e, Caligula'ya rahmet okutacak seviyeye çoktan ulaştılar. İşte tam da burada pogrom kavramı Yahudiler'in Müslümanlar'a uyguladıkları şiddeti, katliamları, soykırımı açıklamakta yetersiz kalıyor. Şu anda pogromun binbir türlüsünü geçmişte kendisine pogrom yapıldığını söyleyenler yapıyor.

Eli silah tutan ile tutmayan ayrımı yapmadan, asker sivil gözetmeden, çoluk çocuk yaşlı engelli hasta demeden Gazzelileri topyekün imha yolunu benimseyen İsrail'in dünyada mağduru oynaması ne kadar da garip değil mi? Tarihin bir döneminde bir bölgede mağdur olanlar bu mağduriyetlerini kıyamete kadar kullanamazlar. Bugünün zalimliklerini dünün mağduriyetleri gizleyemez.

Siyonistlerin Ortadoğu'ya tekrar ayak bastığı günden itibaren Filistin'de ve şu anda Gazze'de yaşananların Auschwitz-Birkenau toplama kampında yaşananlardan ne farkı var? SS subaylarının Yahudilere yaptıklarını şimdi Yahudiler Gazzelilere yapmıyor mu?

Bir Yahudi annesi açlık nedeniyle memesinde süt olmadığı için bebeğini doyuramasaydı, bir Yahudi babası açlıktan bir deri bir kemiğe dönen yavrusuna bir tas sıcak çorba içiremeseydi, bir Yahudi ninesi açlıktan gözüne uyku girmeyen torununu uyutacak bir ninni bulamasaydı, bir Yahudi dedesi açlıktan hayata gözlerini yuman torununu elleriyle toprağa verseydi ne olurdu? İşte bu soruda şu anda Gazzelilerin yaşadıkları soykırımın cevabı gizli.

Saldırılar, bombalar, yıkımlar, katliamlar ve sonucunda yaralanma, sakat kalma, ölüm, sefalet, açlık, ayrılık, korku, sürgün ve daha nice dram. 21. yüzyılda dünyanın gözü önünde bir kap yemek almak için çırpınan insanlar, açlığa dayanamayıp ölüme yenik düşen bedenler. Bundan daha büyük bir trajedi olamaz.

Dün Srebrenitsa'da, Hocalı'da yaşadıklarımızı bugün Gazze'de yaşıyoruz. Dün oralarda olanları dünya seyretmişti bugün de hep birlikte yine seyrediyoruz. Zaman değişse de bu garip dünyada değişen bir şey yok.

Artık katliamlarda kaybettiğimiz canlarımızı anan,  geçmişteki soykırımları kınayan değil bugünkü katliamları önleyen olmalıyız ki soykırımlar tekrarlanmasın ve bu dayanılmaz acılar bir daha yaşanmasın.

Gazze'de yaşananlar beni karamsarlığa sevk etse de Aliya İzzetbegoviç'in şu sözü bir nebze olsun yüreğime umut aşılıyor; Biz ölüyoruz ama onlar da kazanmıyorlar…

YAZARLAR