Ali KUZENCİK / MERAM BAĞLARI

Tarih: 13.10.2024 11:32

Rızkı veren...

Facebook Twitter Linked-in

*BİR HAFTA SONU YAZISI:

RIZKI VEREN CENAB-I ALLAH’TIR. ATALARIMIZ GİBİ BİZİM DE YÖNÜMÜZ;

“NÂN-I HELÂL” PEŞİNDE KOŞMAKTIR.

BABA DUASI:
“EVİNE BUĞDAY YAĞSIN EVLADIM”

 

 

İran ve Anadolu Coğrafyası’nda Selçuklu Dönemi’nde ekmeğe “Nân-ı Aziz” de derlerdi, yani çok değerli “nefis ekmek.” Nân-ı Haramdan kaçılır, “Nân-ı Helâl” peşinde koşulurdu.

BUĞDAY...İlahi gücün nimeti, Yaradanın, Rabbimin kuluna rızk olan nefesidir…Ekmeği kutsal yapan “Buğday mucizesidir.”

-Hem toprağın hem güneşin sabırlı fedakarlığıdır.

-Buğday, bizim kültürümüzde gıdadan daha fazladır.

-Berekettir, nimettir ve gelenektir.

Biz “NİMET” dediğimiz zaman ağırlıklı olarak BUĞDAY EKMEĞİNİ anlıyoruz.

“Kendini FASULYE gibi nimetten  sayıyor.” sözümüz, nimet kavramının içeriğini ne denli boşalttığımızı, daralttığımızı gösteriyor.

Önem verdiğimiz “EKMEK KAPIM” sözünden başlayarak, en büyük günahın bir başkasının “ekmeği ile oynamak” olduğuna inanırız.

Her dini inançda ekmek kutsaldır. 
-Bir Musevi’nin Yehova’ya sunduğu ekmek mayasız olmalıdır. 
-Bir Hıristiyan için ekmek İsa’dır. 
-Bir Müslüman için ekmek kutsal yiyecektir. Yere düşünce öpüp alnına götürecek kadar kutsaldır.

Kurucu/müdürlüğünü yağtığım yllarda ünlü  bir eğitimcinin Konevi seminerinde bir deneme için “doların” sıfırı her dakika artmasına rağmen salondaki seyircilerin hiçbiri sahnedeki bir dilim ekmeğe basmak için kılını bile kıpırdatmamışlardır.

Yanımdaki arkadaşa “İşte bizim Aziz Milletimiz.!” demişimdir.

Mısır Nil Vadisinden, Roma’ya ve oradan tüm dünyaya yayılan BUĞDAY, zamanla bir çok ülkede ve tarihte ekmek halkın iktidarla ilişkisini tayin ettiğini görmekteyiz.

 

Roma’da işsiz insanın işsizlik sigortası ekmek olmuştur. İşsiz insana ekmek bedava verilirmiş. Buna zamanla şarap da eklenmiştir. Burası Roma...

Ekmek önceleri evde yapılmaya başlanmış, sonra da fırınlara taşınmıştır. Mısırlılar mayalı ekmeği, Romalılarda değirmeni yapmışlardır.

Anadolu’ya gelince Konya/Karahöyük’de M.Ö.2 binlerde evlerde fırınlar bulunmuştur. Anadolu’ya göç eden Türk boylarının sadece “hayvancılıkla” uğraştığı tezi yanlıştır.

Araştırmaların ışığında Türklerin darı ve çavdardan çok BUĞDAY tercih ettikleri biliniyor.

Osmanlı Devleti’nde ekmek tekeli sürmüştür. Devlet hem buğdayın depolanmasını üstleniyor hem de fiyatı belirliyordu.

Evliya Çelebi’ye göre, İstanbul’da fırıncıların 950 dükkanı, 10 bin çalışanı varmış. Fırıncıların büyük bir kısmı Arnavutluktan göç eden müslüman gençlerdi.

Tarihi Konya Bedesteni’n de ilk yıllar kiracısı olduğum ev sahibine kira vermeye gittiğimde rahmetli Abdullah amca beni bir saate yakın bırakmaz, çay kahve söyler, sohbet ederdik.

Bu sırada bir kaç kişi toplu para verirlerdi. Bana dönüp:
“-Ali Hoca, bunlar köylünün HARMAN PARASI” derdi.

İki ay önce düğün yapanlar “ekinleri biçip” buğdayları tüccarlara veya Toprak Ofisine satıp, aldıkları kutnu kumaşlarının borçlarını öderlerdi.

Bedesten esnafı ile çiftçi arasında senetler yapılmaz, güven tamdı.

Borçlar “karakaplı” deftere yazılır ve çelik kasada saklanırdı. Harmandan sonra buğday satılınca borç ödenirdi.

Deriz ki...
BUĞDAY...İlahi gücün NİMETİ. Rabbimin kuluna RIZK olan nefesidir…

Cenab-ı Allah hiç bir kulunu açlıkla  imtihan  etmesin. Cümlemize helâl rızık  nasip etsin inşallah. Rabbim bizi “açgözlü” olmaktan ırak eylesin.

Hadi gelin bu hafta sonu yazımızı bir AÇ GÖZLÜ hikayesi ile devam edelim…Ne dersiniz? “Yazı uzadı” diye sıkılmaca yok.

Halinden yoksul olduğu anlaşılan bir adam, deniz kenarında oltayla balık tutuyordu.

Tesadüfen oradan geçmekte olan ülkenin padişahı bu gariban adamla ilgilendi ve ona;

“-Oltana ben burada iken ilk takılan şey ne olursa sana onun ağırlığınca altın vereceğim” dedi.

Biraz sonra oltaya takıla takıla
delik bir göz kemiği takıldı. Hükümdar balıkçıya;

“-Ne yapalım, şansın bu kadar, oltana ağır bir şey takılmadı” diyerek alıp sarayına götürdü.

Saraya varınca adamlarına balıkçıya elindeki kemiğin ağırlığında altın vermelerini emretti.

Kemiği terazinin kefesine koydular, öbür kefesinede altın koymaya başladılar.

Beş, on, yirmi, elli diyerek altınları koydular ama çukurlu göz kemiği yerinden oynamıyordu.

Görünüşte dört beş altını zor tartar göründüğü halde, tahminlerin on misli altını koydular kemik “bana mısın” demedi..

Altını doldurmaya devam ettiler, terazinin kefesi doldu-taştı ama kemik tarafı yerinden kımıldamıyordu.

Bunda bir sır olduğunu anladılar.

Bir bilgeyi çağırıp bu sırrın ne olduğunu sordular. Bilge kişi kemiği eline alıp şöyle bir baktıktan sonra şu açıklamada bulundu;

“-Bu kemik açgözlü bir insanın göz çukurudur. Siz bunu tartmak için bütün hazineyi koysanız yine yerinden oynamaz. Çünkü doymaz.. Ama bir avuç toprak bunu doyurur.”

Nitekim bir avuç toprak alıp terazinin kefesine koydu ve çukurlu göz kemiği yukarı kalkıverdi.

Malın, mülkün ve makamın derdi vardır. Allah mal-mülk,makam-rütbe derdiyle imtihan etmesin kimseyi...

Mal ve servet insan için bir imtihandır.! Oysa ki “dünya malı” çarpılır, bölünür, çıkarılır, toplanır ve 5 metre beze dayanır.

Güzel bir türküde denildiği gibi;
“Hem yüzleri dost-hem özleri düşmandan usandık” dese de, çevrenizdeki insanların bazıları hayırsız, vefasız, çıksa da Allah’ın emri gereğince  onlarla ilişkimizi kesmeyelim.

İnanın bu hareketiniz Rabbimin hoşuna gider. Sizi her türlü beladan, musibetten korur. Evinize bereket ve huzur yağar... Yani BUĞDAY...

Hadi gelin yazıyı rahmetli babamın duası ile bitirelim; “EVİNE BUĞDAY YAĞSIN İNŞALLAH EVLADIM…”

Seher Vaktinde muradımız o ki:
-GÜZEL BİR HAFTA SONU GEÇİRMENİZ DİLEĞİYLE…

Meram Bağları’ndan;
SEVGİLER

Orjinal Köşe Yazısına Git

— KÖŞE YAZISI SONU —