Mehmet Ali GÜNAYDIN / KÖKBÖRÜ


Rutin...

Yararlı rutinlerimiz bir yandan hayatımıza değer katarken diğer yandan da aslında bizi gelişime, değişime kapatan ana unsurdur. Rutinlerimiz hayatımızı zamanla grileştirmekte, bizleri durağanlaştırmakta ve geriye götürmektedir.


Evet, gelin bugün birlikte rutin diyelim. “Rutin” sözcüğünden hareketle konumuzu şekilllendirelim. Rutin ile rutin dışı arasında zihin dünyamıza yeni fikir pencereleri açalım. Rutin denizinin rutin dışı dalgalarının eşliğinde ağır ağır yol alalım.

Hepimizin hayatımızda alışkanlık haline getirdiğimiz rutinlerimiz vardır. Hemen her gün yaptığımız, bizler için sıradanlaşan, klişeye dönüşen, sıradan bir hal alan, değişiklik arz etmeyen, basmakalıp yapısını muhafaza eden bu alışılagelmiş işlerimiz, eylemlerimiz, aktivitelerimiz yaşamımızda önemli bir yer kaplar.

Kimisi sabah erkenden kalkıp yürüyüş yapmayı rutin haline getirmiştir, kimisi ise sabah aldığı gazetenin sayfalarında kaybolmayı. Kimisi uyumadan önce müzik dinlemeyi rutin haline getirmiştir, kimisi ise sese kulağını tıkayarak uyumayı. Kimisi akşam yemeği sonrasında bir fincan Türk kahvesini yudumlamayı rutin haline getirmiştir, kimisi ise demli bir çayı.

Yararlı rutinlerimiz bir yandan hayatımıza değer katarken diğer yandan da aslında bizi gelişime, değişime kapatan ana unsurdur. Rutinlerimiz hayatımızı zamanla grileştirmekte, bizleri durağanlaştırmakta ve geriye götürmektedir. Hayatımıza renk katan, yaşamımıza heyecan getiren, bizi ileriye taşıyan ve başarının anahtarı olan rutin dışı faaliyetlerdir.

Gelin konuyu biraz daha açalım. Minik bir bebeğin emeklemeye başlaması, emekleyen bir bebeğin ilk adımını atması, yürümeyi çözen bir çocuğun koşmaya başlaması rutin dışı bir harekettir. Bir çocuk için söylenen ilk söz, kurulan ilk cümle, sorulan ilk soru ve verilen ilk cevap rutin dışıdır.

Hadi konuyu tarihe bağlayalım da meseleyi asıl oturtmak istediğimiz yere oturtalım. Mete Han'ın orduda onluk sistemi uygulaması alışılagelmişe başkaldırıdır. Fatih Sultan Mehmet'in gemileri karadan yürütmesi klişe harp tekniklerine açılmış bir savaştır. Yavuz Sultan Selim'in Sina Çölü'nü geçmesi basmakalıp çözümleri çöpe atmaktır. Hezarfen'in Galata Kulesi'nden kendini boşluğa bırakması sıradan hayallere vurulmuş en büyük darbedir. Evliya Çelebi'nin diyar diyar gezmesi alelade rotalara gösterilmiş tepkidir. Uluğ Bey'in yüzünü gökyüzüne çevirmesi bilimin sınırlarından duyulan rahatsızlıktır.

Tüm bunlar ışığında yazımızı şöyle bitirelim; hayatımıza değer katan, hayatımızı anlamlı kılan rutinlerimiz olsun ama hem kendimizi hem de ülkemizi ileriye taşımak istiyorsak rutin dışı düşünmekten ve rutin dışı eylemlerden uzak durmayalım.

YAZARLAR