Muhittin GÜMÜŞ / TANRI DAĞLARI'NDAN


SANAT, EDEBİYAT DERKEN İDEAL DEVLET...

Edebî eser yazmak bir ülke kurmak gibidir. Şaheser oluşturanlar ise yepyeni bir dünya kurmuş demektir.


İnsan ruhunun ilk duygu seviyesi ve somut örneği sanata ve sanat eserlerine karşı ilgisiyle anlaşılır. Sanat alanları içinde edebiyat, zihin unsurları içinde en geniş anlamda yerini bulur. Her millet kendi diliyle edebiyatını oluştururken o öz kültür, medeniyet ve uygarlık kavramlarına dair unsurları da kayda geçirmiş olur. Milletlerin zihniyetini, zekâsını, anlama ve anlatma kabiliyetini ve kudretini sahip oldukları edebî eserlerden kavrayabiliriz. Edebî eser yazma becerisine sahip yüksek seciyeli ediplere, fesahat ve belagat  ilminde ehil olmuş şahsiyetlere çok ihtiyacımız var. Dünya edebiyatına eser kazandıran edebiyatçılarımız var mıdır? 
Kitlelere ulaşmanın yolu geçmişten günümüze doğru çağlar içinde değişkenlik göstermiştir ancak edebî eserler yoluyla ulaşılan zihinler, yetenekler ve gönüller memnuniyet derecesinden pek de bir şey kaybetmemiştir diyebilir miyiz?  Bir eser, edebiyat veya sanat eseri ise ona karşı tutum ve davranışlarda güven sorunu var mıdır? 

Çağımızda işitsel-görsel yayınlar, reel paylaşımlar, dijital dünyanın ekran görüntüleri zahmetsiz, alın teri ve zekâ ürünü olmaktan çıkmış, kolay elde edilen, çabuk tüketilen ve hemen unutulan türden bir niteliktedir. Bundan bir hayli rahatsızlık duyanlar ise edebî dünyanın gerçek hâdimleridir. 

İnsanlar kütüphanelerini zenginleştirmek yerine dijital fotoğraf albümünü kabartmayı tercih ediyorlar. Neden? Sadece kolay, ucuz ve zahmetsiz olduğu için midir? 

Bir bilimsel araştırmayla sosyal medya okurlarıyla kitap ve edebî dergi okurlarının sanat, edebiyat ve estetik zevklerinin mukayese edilmesi ve somut tespitlerin paylaşılması çok güzel olur değil mi? 

Sabun köpüğü kabarcıklarının pırıltısı ile kalıcı, temiz sayfalardaki insan zihnine veya milletlerin kültürel kodlarına olan tesir seviyesini somut olarak örneklendirebilir miyiz?Meselâ, Hammamizâde İsmail Dede Efendi'nin "Gülnihal" şarkısıyla Tarkan'ın meşhur(!) "Kıl Oldum Abi" şarkısının değeriyle ve daha pek çok şarkıları, şiirleri mukayese etmek bile zul gelir bize.

Edebî eser yazmak bir ülke kurmak gibidir. Şaheser oluşturanlar ise yepyeni bir dünya kurmuş demektir. Her şair ve yazarın kendi iç dünyalarının sınırı dilinin sınırları kadardır. L. Wittgenstein "Dilimin sınırları dünyamın sınırları kadardır" derken dile hâkim ve vâkıf olmanın da önemini dile getirmiştir. Edebiyat ve sanat eseri düşünmeden üretilemez.

Düşüncenin temel malzemesi dil olmakla birlikte bir düşünme sanatı olan felsefe de dile ihtiyaç duyar. Bizde dil felsefesi çok ihmal edilmiş ve yeteri kadar önemi kavranmamış bir alandır.

 

 

Bütün bunları Farabi'nin İDEAL DEVLET eserini okurken düşünmeye başladım. 
Farabi 870-950 yılları arasında yaşamış Türk-İslâm dünyasının en kıymetli filozofudur. Klâsik Yunan Felsefesi ile Türk-İslâm Felsefesinin benzer yönlerini tespit etmiş, Platon tarafından ideal devlet, ideal toplum öğretisiyle İslam'ın temel niteliklerinin benzerlikleri olduğunu, her ikisi de Yaratıcı'yı nihai yasa koyucu olarak kabul ederler ve gerek ilahi ve gerek tabii olanı bir siyaset sisteminin zorunlu unsurları olarak ele aldıkları görülür. Özellikle VI. Bölümdeki "O'nun Büyüklüğü, Ululuğu ve Şerefi Hakkında" başlığı altında yazılanlardan etkilendim. "Büyüklük, Ululuk ve Şeref"le bütünleşmiş "İlk Olan"'ın varlığı en üstün varlık olduğuna göre, O'nun güzelliği güzel olan her şeyin güzelliğinin üstündedir...
Öyle değil mi?

O, yüce Allah'tır ki; insanoğluna verdiği canı, ruhu, bedeni, aklı ve düşünme melekesini doğru kullanması için fırsatlar sunduğu hâlde sonuçlar her kulda farklı çıkar.

Tabiatı herkes seyredebilir; ama herkes okuyamaz. Evrenin harflerini laboratuvara kapananlar buldu.  Kelâmın şehvetinden ilmin çilesine terfi etmeliyiz. 

Dünyayı, evreni ve insanı okumak için sanat ve edebiyat hissiyle belagat ilminin yöntemlerini kullanma kabiliyeti de gerekir.

Tanrı Dağları'ndan...
30 11. 2024 
Muhittin Gümüş

YAZARLAR