DAMDAKİ ÇİBİNDİRİKTE UYUMAKTA OLAN CAN OĞLUNU KOKLUYARAK SEYREDEN ANAYA;
“OĞLUN SAVAŞTA ÇATIŞARAK DEĞİL…DONARAK ÖLDÜ” DENİLDİĞİNDE..
DE HADİ SÖYLEYİN BAKALIM…
O ANA HANGİ EVLERE SIĞAR ARTIK.
Üniversite yıllarımda Ankara’dan
Adana’ya geldiğimde mahallemizin (Yavuzlar) yanında akan Seyhan
Nehri’nin kenarındaki sazlığından gelen sivrisineklerden korunmak için bahçelikli evin 2.katın damında ÇİBİNDİRİK içinde yatarken sabaha karşı seher vaktinde can anam sessizce üzerimi örter ve bilirdim ki beni koklar, hasretle seyreder...
Her daim söylediği gibi;
“Gurbannn olurum seni veren Allah’a” der.
İnsanın kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak, olaylara onun bakış açısıyla bakarak karşıdakinin duygu ve düşüncelerini doğru olarak anlamak ve hissetmek için “empati” yaparak deriz ki;
Gece iki üç sefer kalkıp evladının üstü açık kalmış mı diye kontrol eden anaya “OĞLUN DONARAK ÖLDÜ” denildiğinde o ana hangi evlere sığar artık.!
Mersin/Mut’lu ünlü Türk Halk Müziği sanatçımız usta sanatçı Musa Eroğlu’nun dediği gibi;
“Bizim uşak GÖYCEK (gömlek) gezer,
Biz ne bilek Sarıkamış’ı Soğanlı’yı.!”
Sarıkamış için ölmeyi bilmiyorsan, Toroslar’da nasıl yaşayacaksın...
Dil-Tarih’ten sevgili ülküdaşım Cengiz Kurt’un kayınpederi Sevgili Musa Eroğlu:
-Sen yine böyle deme…Böyle söyleme…
-Sarıkamış korunmasaydı sen güzel yeşil Mut’ta nasıl “mutlu” yaşardın.?
Aralık Ayı’nın son bir haftası…
Sarıkamış Harekâtı'nın Yıldönümü…
"Eş hele bir dağları örten karı:
Ot değil onlar, dedenin saçları!
Dinle: şehid sesleridir rüzgârı!"
M.Akif ERSOY
Tarih, bu topraklarda vatanı korumak, yasatmak, şanlı bayrağımızı dalgalandırmak, bağımsız yaşayabilmek için bedel ödeyen nice kahramanların destanını yazdı...
Bugünde yazmaya devam ediyor.
Sarıkamış’ta dondurucu soğuk altında askerlerimizin durumunu Kurmay Subay Şerif Bey “Sarıkamış” adlı kitabında şöyle anlatıyor:
“-Yol kenarında karların içinde çömelmiş bir asker, bir yığın karı kollarıyla kucaklamış, titreyerek, feryat ederek dişleriyle kemiriyordu.
-Kaldırıp yola sevketmek istedim. Beni hiç görmedi, zavallı çıldırmıştı.
-Bu suretle şu lanetli buzullar içinde biz belki on bin kişiden fazla insanı bir günde karların altına bıraktık ve geçtik”.
Rus Kafkas Ordusu Kurmay Başkan Vekili Dük Aleksandroviç Pietroviç Sarıkamış’ta gördüklerine anılarında şöyle yer vermiş:
“-İlk sırada diz çökmüş 9 kahraman. Mavzerleriyle nişan almışlar, tetiğe asılmak üzereler ama asılamamışlar.
-İkinci sırada cephane taşıyanlar var, sandıkları bir avuçlamışlar ki, kainattan hırslarını almak istiyor gibiler. Öylesine kaskatı kesilmişler…
-Ve sağ başta Binbaşı Nihat. Dimdik ayakta, başı açık, saçları beyaza boyanmış, gözleri karşıda…
-Allahuekber dağlarındaki son Türk müfrezesini teslim alamadım. Bizden çok evvel, Allah’a teslim olmuşlardı.”
Allahuekber dağları, 37 bin şehit verilerek aşıldı ve Sarıkamış kuşatıldı. Sarıkamış kuşatma harekatı aşırı soğuk ve açlık yüzünden, hedef ele geçirilemeden, 5 Ocak 1915’de sona erdi.
Vatanın, ulu devletin ve aziz milletin bekâsı için donarak şehadet şerbeti içen “Şehit Dedelerimizin” Nezd-i ilahi’de makamları âli olsun İnşallah. Allahın RAHMETİ üzerlerine olsun…
Aziz Türk Milleti ve Ulu Türk Devleti daim olsun inşallah.
Aziz Şehitlerimize RAHMET diledikten sonra biraz da bütün dünyaları MASA-KASA-NİSA üçlüsü olan “NEME LAZIM” cı mıymıntılara birkaç cümle edelim:
Öyle ensesi kalınlar var ki;
Erkeğiyle, kadınıyla, memleket yanarken bir deste otu yanmayan tipler var!
-Onlar hep işinde gücündedir işleri her daim tıkırındadır.
-Fakir halk çocukları cephelerde kırılırken,
-Ölmeyip sağ kalanlar da kolunu bacağını, gözünü yüzünü cephelerde bırakırken,
-Ensesi kalınların kolları her yere uzanır, her kapıdan içeri girerler ve gözleri yalnız parayı görür,
-Şeytan göresi yüzleri ise bin bir surattır.
Keyifler de tıkırdır her zaman; yerler, içerler, eğlenirler. Cümbüşlü sofralarda doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yerler, içerler, eğlenirler.
Sadece doymak bilmez bir iştiha ile yemekle kalmazlar. Muhakkak “bu memleket nasıl kurtulur” nutukları da eşlik eder kuş sütünün eksik olmadığı sofralarına.
Hükümetler kurar, hükümetler düşürürler; atar tutar, asar keserler.. Darbe gecesi saklanırlar…Ortalık durulunca kahramanca ortaya çıkarlar ve ellerindeki bayrakla kalabalığa karışırlar..
Söze ‘azizim’ diye başlayıp tarihten, bilimden, edebiyattan, sanattan, dinden, kültürden yüksek yüksek fikirler serdederler..
Kendi halkına tepeden bakan, hor gören, o halka ait her ne varsa ondan tiksinen bu yüreksizler o fakir halkın çocuklarının sayelerinde bir bayrak altında hür yaşadıklarını, zengin olduklarını da gâvur gibi bilirler aslında.
Bildikleri içindir ki yeri geldiğinde “VATAN-MİLLET-SAKARYA” nutukları atmaktan bir an geri durmazlar. Sanırsınız ki ha deyince kendini vatan için ateşe atmaya hazırlar hınzırlar.
Öze değil kabuğa bakmışlar. Elbette akıl tutulmasına ve teslimiyetçilik girdabına düşmüşlerdir.
Meram Bağları’ndan;
SEVGİLER