Ali KUZENCİK / MERAM BAĞLARI

Tarih: 21.04.2025 12:17

Satan satana!

Facebook Twitter Linked-in

“KADİFE ELDİVEN İÇİNDE 
DEMİRDEN YUMRUK” OLAN
DÖRT BİN YILLIK ULU TÜRK 
DEVLETİNE;
“-HADİ BENİ SİLKELE DE
GÖREYİM” DEMİYECEKTİN
A BE MORE…

Fırıl fırıl fırıldaklar “BAŞKASI İÇİN NİYE YILLARCA HAPİSHANELERDE YATAYIM” düşüncesiyle yakın arkadaşlarını satan satana!

İBB'ye yönelik yolsuzluk soruşturmasında tutuklanan üst yöneticilerin ETKİN PİŞMANLIK KAPSAMINDA ifade verdikleri öğrenildi.

Ayrıca tutuklu şüphelilerden iş insanları da yine “etkin pişmanlık” kapsamında ifade verip tahliyelerine karar veriliyor…

Sosyal medyada ve tv’lerin ana haberlerini seyredince Uhud Savaşı’nda OKÇULAR TEPESİ’ni terkedenlerin son nefeslerini verene kadar konuşmamaları nedense aklımıza geldi:

Umreye giden Ankara İlahiyat'tan akademisyen bir ülküdaşım, Uhud Dağı’na uzun uzun bakıp sormuş;

-Okçular Tepesini terk eden sahabeler kimdi?

Cevap yok..

Tekrar etmiş..
-Okçular Tepesini terk eden sahabeler kimdi?

Sonunda dostları mahçup bir şekilde;

“-Bilmiyoruz hocam” demişler.

İşte o an her birimizin beynini, kalbini titretmesi gereken şu kelamlar dökülmüş dilinden..

“-Okçular Tepesini terk eden sahabeler kimdi? İnanın bunu ben de bilmiyorum...”

Aslında hiç kimse bilmiyor.
Bu asla İslam tarihinde de yazmaz..

Hatta o okçular kimdi öz çocukları da bilmez, eşleri de bilmez.

Çünkü Ashab-ı Kiram kimseye söylememiş, saklamış. Ağızlarından bu konu hakkında hiçbir şey çıkmamış.

Hatta ve hatta yıllar sonra Cemel, Sıffın gibi hadiselerde birbirlerine ters düştükleri vakitlerde bile;

“-Sen zaten Uhud'da da tepeyi terketmiştin!" dememişler...
Orada dahi birbirlerini hataları ile vurmamışlar.

Bu nasıl güzel bir ahlak böyle...

Bizler Uhud'un aslında bir yenilgi değil zafer olduğunu yeni anladık..

KATLANDIĞIMIZ DEĞİL, 
RAZI OLDUĞUMUZ İNSANLAR
DOSTLARIMIZDIR.

“-Önce refîk, sonra tarîk”
(Önce yoldaş, sonra yol) denilerek, yola çıkacağımız insanları dikkatli ve rikkatli seçmemiz tembihlenir.

Canlar…
İlk olarak şunu söyleyelim: 
“-İNSANI, YOL DEĞİL…YOL ARKADAŞLARI YORAR.”

Size güven vermeyen kişilere güvenerek yola çıkmayın, inandıklarınızla yola çıkın.

Yola çıkacağımız insanları yüzde yüz isabetle seçme şansımız ise maalesef yoktur…

Çünkü bu seçimi veya elemeyi, esas itibariyle yapacak olan bizler değilizdir; 
-Yoldur, yolculuktur,
-Yanımızdakinin dostumuz olup olmadığı, yolculuk esnasında ortaya çıkar.

Özellikle siyasette ve ticarette, bu yürüyüşlerin büyük bir kısmı hüsranla sonuçlanır.

Tanıdığımızı sandığımız insanları tanıyamamış olmanın üzüntüsü ve şaşkınlığı, bizi yolculuktan daha fazla yorar.

Tam da burada şunu sormalı:
-Kırk yıl birlikte olmuş olsak bile, bir insanı ne kadar tanıyabiliriz?

-Rakamlar maddiyatı, 
-Harfler ise maneviyatı temsil eder…
Dolayısıyla, rakamlar (ve hesaplar) üzerinden sahici bir dostluk oluşmaz, sadece ortaklık kurulur.

Taraflar, ancak bir harfin (anlamın) ucundan tutarlarsa, dost olabilir veya kalabilirler.

Rakam ile harfi toplamaya kalkışırsanız eğer, bu işlem, sizi Nurettin Topçu’nun şu sözüne götürür:
“-Menfaat yaşamak, 
-Ahlak ise yaşatmak ister."

Şöyle ki;
Asıl marifet, bahar aylarında veya yaz mevsiminde değil,
kışın açabilmektir.

Yani iyi gün dostu olmak kolaydır, en mühimi, kötü gün dostu olabilmektir.

Dostlukta kıdem esastır…
Toparlayalım, dünyevi şeyler için “kırk yıllık dostların” birbirini yok saydığı günlerden geçiyoruz.

Hz. Ali (r.a) buyuruyor ki;
“-Hızlı yükselenlere imreniliyor. 
-Oysa en hızlı yükselenler toz, duman, saman ve tüydür."

Hesap yapmaktan iş yapmaya veya dostluk kurmaya vakit bulamayanların sayısı da her geçen gün artıyor.

Bazı dost bildiklerimiz ise kırıcı, kıyıcı ve ifşa edici. Oysa dostluk, açmayı değil, kapatmayı gerektirir.

Sözgelimi;
-Dostunun sırrını herkesten saklamak, ayıplarını örtmek,
-Sözüne müdahale etmemek,
-İyiliğini istemek, onun hüznüyle mahzun olmak.

Bütün bunlar, “dostluğun edepleri” arasındadır.

Çünkü dostluk ve kardeşlik, öldükten sonra da devam eden kıymetlerimizden biridir. “AHİRET KARDEŞLİĞİ” diye boşuna denilmiyor.

Sabahtan akşama “BEN(!)” diyerek etrafındaki varlığı titreten beşer kendini kainatta güneş yerine koyarda fark etmez dünyanın onun çevresinde dönmediğini feleğin tokadını yemeden.

Hayat insana, kendi yüzlerini ve insanların binlerce yüzünü gösteriyor!

Yol arkadaşlarınız, dostlarınız, kardeş belledikleriniz ve sevdiklerinizle yaşayıp gidiyorsunuz.

Ama bir zaman oluyor ki, onlarla taban tabana ters düşüyor, doğrularınız ve hak uğruna dilsiz şeytan olmak istemiyorsunuz!

Sözleriniz, başka yüzlerini çıkarıyor ortaya adam bellediklerinizin!

Öyle bir an geliyor ki işte bu deyimi sarfetmek zorunda kalıyorsunuz: 
SIDKIM SIYRILDI!

Sıdk bir kez sıyrıldı mı, yerine dönemiyor bir daha!

Kim, fasulyenin sıyrılan kılçığını yerine yapıştırabilmiştir ki bu güne kadar!

En iyisi, sıdkımızın sıyrıldıklarından uzakta durmak ve de sıdk ile bağlanacağımız dostlar edinmek!

İBANOĞLU’U EKREMOUS’UN KİBRİ:
-Kendini  beğenme ve bir nevi hastalık belirtisidir. 
-Bu ya aşağılık duygusu denilen bir saplantının değişik bir biçimde tezahürü,
-Veya cehaletin, aldanmanın bir sonucudur.

KİBİR…Kabalığın, hamlığın, yetişmemişliğin, hayalperestliğin tezahürüdür.

Sevgili Musa EROĞLU Usta ne de güzel der;

“Havalanma, deli gönül
Uzun sürmez, yorulursun
Eser de bir çelimsiz yel
Dalga dalga savrulursun”

Meram Bağları’ndan;
SEVGİLER

21 Nisan 2025
Taş Medreseli
Tarih Öğretmeni
Ali KUZENCİK


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —