Ali KUZENCİK / MERAM BAĞLARI


Sıdk bir kez sıyrıldı mı!

Sıdk bir kez sıyrıldı mı!


İNSANI…YOL DEĞİL, YOL 
ARKADAŞLARI YORAR.

“SIDKI SIYRILMAK”

Konya’da bu deyim, bir insanın olumsuz ve beklenmedik tavırlarına maruz kalan kişilerce söylenen bir söz.

-Bir günde, beş günde izlenen haller değil, uzun vadede, birbirine eklene eklene gözlemlenmiş menfi haller,
-Bunların bıraktığı hayret, şaşkınlık ve kırıklıklardan sonra ortaya çıkmış bir sonuç cümlesi: “SIDKIM SIYRILDI”

Bu sonuç cümlesi;kırılan, şaşkınlığa düşen ve bir nevi zımni saldırıya maruz kalanın, ömrü billah maruz bırakana yaklaşamayacağının senet cümlesi oluyor: SIDKIM SIYRILDI!

Bilin ki bunu söyleyen, gerçek anlamda bir narsistlik, karakter bozulması ve şahsiyet dağılmasını gözlemlemiştir!

Ayrıca, incinip kırılmıştır!

Edebiyat öğretmeni değil Tarih Öğretmeniyim ama zaman zaman edebiyat kıta sahanlığına da haddim olmayarak bazen gireriz Canlar…

İşte, sıyırmak fiili "yok olma"yı, "uzaklaşma"yı ifade ediyor.

Sıyırmak fiilinin somut anlamı, fasülyeyi kılçığından sıyırmak, yemeğin (tabağın) dibini sıyırmak fiillerinde çok belirgin.

Birbiriyle temas halindeki iki ve daha fazla nesneyi, tam olarak birbirinden ayırmak ve nesneler arası bir iz,  bir bulaşık bırakmamak.

Beni heyecanlandıran anlam da burada yatıyor işte!

Öylesine kırgın ve inciniksiniz ki, yüreğinizdeki içten bağlılık, fasülyenin kılçığından sıyrılması gibi uzaklaşıp gidiyor ve belki de yok oluyor!

Sıdkınız, bağlılığınız yüreğinizden soyuluyor! Yüreğiniz, bağlılık ve sevgiyle oluşan o hattan uzaklaşıyor, sıyrılıyor!

Bir de, sıyrılmak fiilinin mecazi olarak ulaştığı başka anlamları var! Rakipleri arasından sıyrılmak, benzerleri içinden sıyrılmak gibi. Bunlarda da temel anlam, farklılaşıp uzaklaşmak!

Hayat insana, kendi yüzlerini ve insanların binlerce yüzünü gösteriyor!

Yol arkadaşlarınız, dostlarınız, kardeş belledikleriniz ve sevdiklerinizle yaşayıp gidiyorsunuz.

Ama bir zaman oluyor ki, onlarla taban tabana ters düşüyor, doğrularınız ve hak uğruna dilsiz şeytan olmak istemiyorsunuz!

Sözleriniz, başka yüzlerini çıkarıyor ortaya adam bellediklerinizin!

Öyle bir an geliyor ki işte bu deyimi sarfetmek zorunda kalıyorsunuz: 
SIDKIM SIYRILDI!

Sıdk bir kez sıyrıldı mı, yerine dönemiyor bir daha!

Kim, fasulyenin sıyrılan kılçığını yerine yapıştırabilmiştir ki bu güne kadar!

En iyisi, sıdkımızın sıyrıldıklarından uzakta durmak ve de sıdk ile bağlanacağımız dostlar edinmek!

Yavuzlar Ortaokulu ve Karşıyaka Lisesine giderken Türkistanlı  Aksakallı Atalar derdi ki:
“GÖNÜL SOĞUK SÖZ DUYMUŞ,
KIRK ADANA YAZI GÖRSE ISINMAZMIŞ.”

Üstad Necip Fazıl’ın dediği gibi:
“-SANA OLAN KIZGINLIĞIM 
GEÇER DE, KIRGINLIĞIMA 
ÇARE BULAMAM…”

Bizde deriz ki:
İNSAN GÜVENDİĞİNİ SEVER. 
GÜVENİN BİTTİĞİ YERDE, 
SEVGİ DE KUŞ OLUP GİDER.

Güngörmüş Atalar derki:
"ÖNCE REFÎK…SONRA TARÏK”
(Önce yoldaş, sonra yol) denilerek, yola çıkacağımız insanları dikkatli ve rikkatli seçmemiz tembihlenir.

Canlar…İlk olarak şunu söyleyelim: 
“-İNSANI, YOL DEĞİL, YOL ARKADAŞLARI YORAR.”

Size güven vermeyen kişilere güvenerek yola çıkmayın, inandıklarınızla yola çıkın.

Yola çıkacağımız insanları yüzde yüz isabetle seçme şansımız ise maalesef yoktur…

Çünkü bu seçimi veya elemeyi, esas itibariyle yapacak olan bizler değilizdir; 
-Yoldur, yolculuktur,
-Yanımızdakinin dostumuz olup olmadığı, yolculuk esnasında ortaya çıkar.

Özellikle siyasette ve ticarette, bu yürüyüşlerin büyük bir kısmı hüsranla sonuçlanır.

Tanıdığımızı sandığımız insanları tanıyamamış olmanın üzüntüsü ve şaşkınlığı, bizi yolculuktan daha fazla yorar.

Tam da burada şunu sormalı:
-Kırk yıl birlikte olmuş olsak bile, bir insanı ne kadar tanıyabiliriz?

Asıl marifet, bahar aylarında veya yaz mevsiminde değil, kışın açabilmektir.

Yani iyi gün dostu olmak kolaydır, en mühimi, kötü gün dostu olabilmektir.

Dostlukta kıdem esastır…
Toparlayalım, dünyevi şeyler için “kırk yıllık dostların” birbirini yok saydığı günlerden geçiyoruz.

Bazı dost bildiklerimiz ise kırıcı, kıyıcı ve ifşa edici. Oysa dostluk, açmayı değil, kapatmayı gerektirir.

Sözgelimi;
-Dostunun sırrını herkesten saklamak, ayıplarını örtmek,
-Sözüne müdahale etmemek,
-İyiliğini istemek, onun hüznüyle mahzun olmak.

Bütün bunlar, “dostluğun edepleri” arasındadır.

Çünkü dostluk ve kardeşlik, öldükten sonra da devam eden kıymetlerimizden biridir. “Ahiret kardeşliği” diye boşuna denilmiyor.

Taşmedrese de bile olsa… Gördüm ki;
“Gülümsediğinde” her yüz ses hızıyla “gülcemal’e” dönüşüyor, güzelleşiyor. Kalbinizi ve sesinizi yumuşatın…Bu fani dünyada kimsenin mülkü olmaz.

Ülkücülük…”EDEP ve Gönül Seferberliği ile SEVGİ” üzerine inşa edilmiştir.

Temeli Türk Töresidir. Türk Töresinde “kadim dosta” kötü sözler söylemek yoktur. Hele de müşterek bir mazi var ise..

Dost meclisinde bulunmak, sohbet etmek, ciltler dolusu kitap okumaktan daha faydalı görülmüştür…

Dostların birbirleriyle karşılaşmaları;
-ZİHİN İÇİN CİLA, 
-KALP İÇİN ŞİFADIR.

Meram Bağları’ndan;
SEVGİLER

YAZARLAR