BİR HAFTA SONU (PAZAR GÜNÜ)
“GEZİ YAZISI…”
TÜRKAN SULTAN İLE BABA OCAĞINA “SILAYI RAHİM” YAPMAK

İnsan oğlu nerede olursa olsun, nasıl yaşarsa yaşasın doğup büyüdüğü yerleri asla unutamaz.
Her fırsatta Sıla’yı rahim yaparak doğup büyüdüğümüz yerlerleri görüp anne ve babamızın ve büyüklerimizin mezarlarını ziyaret etmeye gideriz.
Bizim çocukluk ve ilk gençlik yıllarımızın geçtiği Yavuzlar Mahallesine gittik. Yüz metre ilerde akan Seyhan Nehrini, demir köprüyü, Kışla Caddesini, Merkez Parkı, Atatürk Parkı, Sabancı Camii, Taşköprü, Ulucamii, Büyük saat, Baraj Yolu, Çoban Dede Türbesini gördükçe eski günlerimizi hatırladık.
Devletimizin banisi-kurucusu
Gazi M.Kemal ATATÜRK der ki;
“EFENDİLER.! Bende bu vakayiin (Milli Mücadele) ilk teşebbüs hissi bu memlekette bu güzel Adana’da vücut bulmuştur.”
Çoğu bilinen ünlü sanatçı, edebiyatçı, oyuncu, şarkıcının toprağı burası. Zaten öyle verimli bir yer ki baston diksen yeşerir. İnsanları cana yakın, yapmacık bir samimiyet değil kastettiğimiz.
Canım memleketimin canım insanları işte. Kardan adam yapmayı bilmezler ama kar yağdığını görünce “dellenirler”.
Tarlada çapa-pamuk, fabrikada çırçır ile mücadele edip, acıyla yoğrulduklarından mı bilmem kebabından şalgamına acıyı severler.
“Balcan, küncü, banadura, cibindirik, cıncık, cülük...” desen bir Adanalı gelir anlar seni…
“Baraj yolundan gidelim” demek manzaranın tadını çıkarmanın diğer adıdır.
Yakın tarihe kadar bu şehirde akan trafikte dolmuştan muavin sarkardı. Görevi müşteri-yolcu toplamak.
“-Gözlüğümü yanıma almamışım evladım...dolmuşun üstünde ne yazıyor.? diye soran dezzeler olmaz o yüzden. Çünkü...O muavin yönlendirirdi zaten sizi.. Çıkar bağırırdı:
“YAVUZLAR DİNKKK” diye veya
“ŞAKİRPAŞAAA”!
Sende o tonlamayı hayatta unutamazsın. Koca koca belediye otobüslerini bayanlar kullanırlar. Kadınlar günlük hayatta hep vardır. Yiğitlik ve “ablalık edalarına” derman yetmez.
Sabancı-Merkez Camii'nin yerinde eskiden Türkiye’nin en BERBAT şehirlerarası otogarı vardı. Güzel Adana'mıza gelenler bu otogarı görüp; Adana hakkında olumsuz düşüncelere sahip oluyorlardı. Halbuki Türkiye’nin bu büyük şehri bu mıntıkadan ibaret değildi.
Yazın Seyhan Nehrinin suları kanallarla, Çukurova’daki tarlalara verilince nehir cılız akardı. Bugünkü Fatih Terim Tesislerinin kıyısı ile Merkez Camii’nin kıyısı balçıklaşır ve içinde camızlar yatardı.
Yokuşlu toprak yoldan ırmak kenarına inen şehirlerarası otobüslerin muavinleri rahmetli Ferdi Tayfur’un kasedini son sesine kadar açıp “çeşmenin başına gelmez olaydım” parçasını kendilerinden geçerek söyleyip, teneke ve fırça ile 302’leri yıkarlardı.
Eskiden karayolu ile gelen Ankara’lı-Konya’lı-Niğdeli ve Kayserili HACILAR burada karşılanır, bölge panayır yerine dönerdi. Onlarda Adana'yı böyle gecekondu görürlerdi.
Allaha şükür yıllar önce bu berbat otogar yıkıldı. Etrafı gecekondulardan kurtuldu…Tabiri caizse villaya döndü. Sabancı/Merkez Camii yapıldı..
Gezmesi keyifli olan Türkiyenin en büyük parkı (Merkez parkı) ve başta Hilton ve Şerıtın olmak üzere 5 yıldızlı dünyaca ünlü oteller yapıldı. Marka AVM’ler açıldı.(Optimum)
Eski gecekondular yıkıldı; çocukluğumun, gençliğimin geçtiği Seyhan kenarı abartmıyorum canlar, dünyanın en güzel vadilerinden biri oldu.
Nice Ceyhan Pamuk Ağalarının yaşadığı mahallemiz Sinanpaşa yıkılmış yerine mimarisi güzel TOKİ Evleri yapılmış.
Zaman geçiyor, dur demek kolay değil…Ne ağalık ne efendilik ne çok tanınmışlık kar etmez...Hani... Güzel bir Sivas türküsünde der ya;
“Asrı gurbet harap etmiş köyümü,
Bülbül gitmiş, baykuş konmuş gel hele,
Ben Ağayım ben Paşayım diyenler,
Kapıları kitlemişler gel hele.”
Hani…Bir türküde diyor ya;
“Geçen gün ömürdendir” diye.
Tam olarak mevzu bu aslında…Filmin sonunda kendi elini sinesine vura vura; “tükendiiii naktiiii ömrüüüm dildee sermaye bir âh kaldı gülüüüüm amaaan” diyerek maziyi anmak…
Hay’dan geldik;
Hû’ya gideceğiz...
Allah’tan geldik;
Allah’a döneceğiz.
Mesnevi’de Hz. Pir der ki;
“-O kadar çok koşmayın, o kadar çok yorulmayın, şu yerin altında ÇIRAK ne olmuşsa, USTA da o olmuştur.
Babaocağını Çağrı Beyin ve Hilal Hocanın annesi Türkan Sultan ve evlad-ü İyâl ile birlikte gezerken güzel bir Erzurum türküsünde rahmetli Mükerrem KEMERTAŞ derdi ki;
“Dün gece yar hanesinde yastığım bir taş idi,
Altım çamur,üstüm yağmur, ama gönlüm yine de hoş idi.”
Hâfız-ı Şirâzî’de der ki;
“Deste bekâr: dil be yar..”
yani “insan gönlü sevdiğinin yanında olunca sevinir, güler..”
Dervişe sormuşlar;
-Huzur ve mutluluk nedir.?
Derviş demiş ki;
-İnandığım yolda inandığım kişiyle yürümek.
Bizim dünyamız;
GÜL ve BÜLBÜL…Gül alıp-gül satmak ve gülü gül ile tartmak
Hayatta dünyanın merkezinde olmak önemli değil… Bizi seven insanların kalbinin merkezinde olmak önemlidir.
“Adana tabiri” diye birşey var. Onlardan biri de sevdiğimiz insana “ALLAHINA GURBAN GARDAŞ” dememiz..!
Öyle yapmacık sevgiler, göstermelik saygılar pek tutmaz Adanalının yüreğinde. Kalp herkes de bulunur. YÜREK BAŞKA BİRŞEY.
Popüler kültürünün dayatmalarını pek göremezsiniz onlarda. Çünkü “dalağı dışında” insanlardır.
Yavuzlar’da ki bahçelikli baba ocağının arka sokağında meşhur “KABURGACI YAŞAR USTA” olmasına rağmen bizim canlar damak zevkini ONBAŞILAR’dan yana kullanmaları baraj manzarasını özlediklerini gösterir.
Daha önceki yıllarda olduğu gibi Adana damak tadını paketleyip eve geldiğimde “SENİ VEREN ALLAH’A GURBAN OLURUM OĞLUM… NİYE ZAHMET ETTİN” diyen AHH KEŞKEEE rahmetli anamla/babam olaydı.
Eşsiz baraj manzarası gözüme Kerbela çölü gibi göründü.
Onbaşıların tertemiz lavabosunda yüzümü yıkayınca kendime geldim ama gözümün kızarıklığı beni ele verdi masada…
Babası yakınında, yanı başında olan kardeşlerim, çok şanslısınız, size imreniyorum. Sırtınızı dayadığınız koca bir Uludağ’ınız var. Yaşlansada yatalak olsada hala bizim Toroslar gibi bir dağınız var.
Vakit varken sokulun koynuna.
Onun sinesi bizim Meram Bağları’nda ki ıhlamur ağacının yeni açmış çiceği gibi kokar. Öpün o gül kokulu ellerini.
İhtiyaç hissetmeseniz bile fikrini sorun. İnanın “evladıma faydam dokunacak” diye Şeyh Edebali’nin halet-i ruhiyesini görürsünüz veya oğlu Sultan Veled’e her daim öğüt veren Hz. Pir’i.
Sizinle övünç duymasına imkan verin. Uzaktaysanız telefon açın. Telefonla ulaşamayacağınız günler gelmeden her gün hatırını sorun.
Babanızın size ettiği dua ile...Bak nasıl evinize BUĞDAY (bereket/huzur) yağarda haberiniz olmaz.
Anam, sabahın dördünde gün ağarırken sabah ezanıyla kalkar, gece yatsı namazına kadar gerçek bir ağır işçi gibi çalışırdı.
Yatağa düştüğünde, uyudu mu, bayıldı mı belli olmazdı. Ama anamın hiçbir şeyden şikâyet ettiğini duymadım, mutsuz halini de görmedim.
Yine bir gün…
Anam ateşi yakıp sisli kazanda kemikli et kaynatırken bahçeye gelen anamın eltisi Huriye yenge;
“-Kız kele bacım! Bütün mahalleyi et kokusu sarmış kaynattığında et olsa bari…çoğu kemik!” deyince…
Seyhan Nehri kenarındaki çoğu çırçır fabrika sahibi ve pamuk çiftçisi Ceyhanlı ve Karataşlı varlıklı ailelerin oturduğu mahalleye taşınan anamın verdiği arifçe cevap;
“-Olsun…Ovalılar demesin bu aç Gavurdağlılar nerden geldi!”
Babam Adana’nın girişinde Motor Meslek Lisesinden mezun olunca rahmetli Menderes zamanında inşaatı süren Seyhan Barajında ABD’li mühendislerden oluşan komisyonda ingilizce mülakattan geçerek makine teknisyeni olarak işe başlamış.
Seyhan kıyısında bulunan Yavuzlar Mahallesindeki evimiz sobalıydı. Sobayı tutuşturmak ise annemin göreviydi.
Annem dermiş ki;
“-Bey...İş yerinde makine-motor temizlemek için kullanıp attığınız yağlı bezleri bir poşete koyup getirirsen sobayı tutuşturmak kolay olur.”
Bu isteğe karşın babamda cevaben;
“-Devletin malıdır... Çöpe atsak da ne olur ne olmaz hanım...Belki de haramdır. Allah bize GAZAP verir” der.
Rahmetli annemin biz daha çocukken defalarca “bilerek” anlattığı rahmetli babamla ilgili hatıratı o gün bugündür her zaman çok korktum ben bilhassa haramdan, Allah’ın gazabından.!
Üniversite yıllarımda Ramazan Bayramı arefesinde Ankara’dan Adana’ya geldiğimde mahallemizin yanında akan Seyhan Nehri’nin bataklığından gelen sivrisineklerden korunmak için bahçelikli evin 2. katın damında ÇİBİNDİRİK içinde yatarken sabaha karşı seher vaktinde anam sessizce üzerimi örter ve bilirdim ki beni hasretle seyreder..
Gece iki üç sefer kalkıp evladının üstü açık kalmış mı diye kontrol eden anam uyandığım zaman “GURBAN OLURUM SENİ VEREN ALLAH’A” bilirdim ki bu söz:
“SENİ ÇOK SEVİYORUM OĞUL” demektir.
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin öğretime açılması 15 Eylül’de idi. Ama ben Site Yurduna ve Ankara’ya kavuşmak için babamı 15 gün önceden ikna ettim.
Can Anam:
-OĞUL… PAMUKLAR TOPLANANA KADAR KALSAYDIN BARİ…” derdi.
Keşke kalsaymışım… Gençlik işte…Hatırladıkça içim acıyor.
Ahhh.. O günleri çok özlüyorum.
Memleketi özlediğinizi sanırsınız,
gider bakarsınız ki, özlediğiniz çocukluğunuz ve gençliğiniz…
ADANA…Vatansever ve milliyetçi oldukları kadar da cömerttir, eli açıktır, aziz misafirlerini en iyi şekilde ağırlar...
Onlarca Yeşilçam filmlerine konu olan “Çukurova zenginliği” sevdiğim bir Adana türküsündeki sözü Rabbim göstermez inşallah bu cömert insanlara;
“ADANA’NIN YOLLARI TAŞLIK,
YOK CEBİMİZDE BEŞ PARA HARÇLIK.”
Allah kimseyi gördüğünden geri bırakmasın...
Dün sabah baba ocağı Adana’dan;
ana ocağı Konya’ya öğle üzeri vardığımızda…Her yerde ecdadın izleri.. Konya’nın KINIK ruhu, Söğüt’ün KAYI ruhuna ilham olmuştur.
Buram buram TARİH kokan Konya..
Tarih her bir köşe başından selamlıyor sanki bizi.
Selçuklunun ruhu eski başkente sinmiş, her yerde ecdadın izleri ve böyle sahiplenmişiz vatanımızın bu efsunlu şehrini.
Her camiide ezan okunur.
Ancakkk…Konya-Kapu Camii’nde ezan… davudi bir ses ile bir başka güzel okunur..
Sizi başka alemlere götürür. Böyle güzel bir dinin mensubu olduğunuza şükredersiniz.
SÖZÜN ÖZÜ;
Yukarıda dediğimiz gibi:
-Memleketi özlediğinizi sanırsınız,
gider bakarsınız ki, özlediğiniz;
çocukluğunuz ve gençliğinizmiş.
13 Nisan 2025
Taş Medreseli
Tarih Öğretmeni
Ali KUZENCİK