Muhittin GÜMÜŞ / TANRI DAĞLARI'NDAN


Sükûnet içinde...

Kaostan, kavgadan, felaketten, buhrandan nemalananların sükûnetten muzdarip olması çok doğaldır.


Bir ülkenin en sakin mekânları kütüphaneler ve müzeler ise sokaklarında ve meydanlarında sükûnet olmaz. Oralarda kimseler yok ise başka yerdedir insanlar. 

Tarihî kütüphanelerin müdavimleri yalnızca yabancı araştırmacılar, müzelerin ziyaretçileri de yabancı turistler olunca işlem tamam(!) işte o zaman eyvah demek gerek. 

Asabiyetin ve agresifliğin olmadığı en mutena yerlerdir kütüphaneler, müzeler, bir de ibadethâneler... 

Daha güleryüzlü, daha sakin ve daha çok düşünen insan görmek arzusundayız. Fikir üretmek  ve birşeyler icat etmek için çok düşünmek ve güzel düşünmek lâzım. Keşif, icattan kolaydır ancak her ikisi de muteberdir.
Fikir üretenlere, üretilen fikirleri icra edenlere selam olsun…

Fikir üretmek yerine laf üretmekte pek mahir(!) laf ebeleri de var memlekette.

Laf ebeliği, mugalata yahut demagoji yapmaktan bir türlü lüzumlu işlere ve düşüncelere sıra ve vakit bulamayanlar kimlerdir acaba diye de şahsen merak etmiyorum tabii. Şart da değil.

Bu zevat, okumaya da zaman ayırmaz, zaten kitapla da barışık değildir. 
Kitap okurken sükûnet içinde kalmaktan korkar o kafalar. Kaostan, kavgadan, felaketten, buhrandan nemalananların sükûnetten muzdarip olması çok doğaldır.

Sevgiden, şefkatten uzak, iyilik ve güzelliğin olduğu yerlerde sırıtan biri olduğunu hisseder.  

"Bu dinginlik ve esenlik hâli bize ters... İllâki olağanüstü bir problem çıkmalı, beklenmedik bir kaza veya toplumda infial yaratacak bir şeyler olmalı...Yoksa gündemden düşerim yav! Öyle kitap, kütüphane; okuma, düşünme, fikir üretme, dinleyip anlamaya çalışma gibi fiiller bizi bozar abi..." derler. 

Ezberlediği sloganları dahi sorgulamak aklına gelmemiştir bu tür zübükzâdelerin.  

Yahu biz "Kahrolsun feodalizm!" diyoruz ama yarın Maho Ağaya misafiriz. Onu kast etmedik değil mi sayın danışmanım?

"... Evet... Şey! Yoksa Hayır mı desem acaba?" der içinden.
-HaVet efendim... 

Okumaya, düşünmeye zaten ihtiyaç da yok gerek de. Düşünüp de filozof mu olacaksın oğlum! Fazla düşünmek iyi değildir. Aman ha dert girer içine, çıkmaz bir daha... 

Okuyup adam olmak vardı eskiden... Şimdi adam olmak o kadar da önemli bir sıfat değil(!). Çokça laf ebeliği, epey miktarda demagoji ile herşeyi çözen(!) bir karakter için "modern zübükzâde" tanımı bile eksiktir.

Kütüphaneler, müzeler, okullar, üniversiteler, camiler, evler, ocaklar, dernekler, vakıflar, parti salonları, tiyatro kulüpleri, kafe ve restoranlarda kitaplar tartışılmalı... Felsefe, sosyoloji, tarih okunmalıdır. Şiir, roman; telif veya tercümeler eserler okunup tartışılmalı. 

Çınar altlarında, bahçelerde, parklarda sükûnet istemeliyiz. 

Otobüs durağında, metroda beklerken ve oturup giderken elde kitap, zihinlerde fikir üretmeye yönelik eylemler gerek. 

Gemide, vapurda, uçakta, trende okumak, anlamak ve anlatmak zorundayız. 

İyi eser yazanlar aynı zamanda iyi okuyanlardır. Yalnızca kitabı değil hayatı, insanı, tabiatı iyi okuyan ve anlayanlar ile hakikaten bir şeyleri yaşayanlar güzel eser yazarlar. 

Anlama özrü olanların okumaktan korkması da doğaldır. 

Öyleyse anlamayanı dinlemek zorunda mıyız!???

Tanrı Dağları'ndan selamlar…

Muhittin Gümüş
24.01.2025

YAZARLAR