“Terörsüz Türkiye” süreci başladığı günden bu yana, stadyumlarda organize biçimde toplumu tahrik eden, kamuoyunu yanlış yönlendiren ve gerçekleri ters yüz eden sloganlar atılmaktadır. Bu durum münferit bir refleks değil; birçok stadyumda tekrar eden, planlı bir tablo olarak karşımıza çıkmaktadır.
Üretilen bu sloganlardan biri de, MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin, terör örgütü PKK’nın silah bırakmasını ve feshedilmesini sağlayacak; DEM’in teröre yardım ve yataklık zeminini bizzat kendi söylem ve tutumlarıyla ortadan kaldırmayı hedefleyen “Terörsüz Türkiye” sürecinin ilk günlerinde yaptığı şu çağrı üzerinden yürütülen açık bir manipülasyondur:
“Şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa, gelsin TBMM’de DEM Parti grup toplantısında konuşsun; terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın.”
Nitekim aynı tribünlerde, terör örgütü PKK’nın kurucu elebaşı Öcalan’ın kurduğu partilerle CHP, İYİ Parti ve Zafer Partisi ittifak yaptığında, “Öcalan’ın partisiyle ittifak mı kurulur ulan?” şeklinde tek bir slogan dahi atılmamıştır.
Ancak söz konusu çağrı, yani “terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın” ifadesi dile getirildiğinde, bir anda “Teröristbaşı Meclis’te mi konuşur ulan?” şeklinde organize bir refleks devreye sokulmaktadır.
Soru açıktır:
Dün susan, bugün bağıran bu kitleyi kim organize etmektedir?
Terör örgütüne siyasi alanda yardım ve yataklık eden DEM’e, terör örgütü PKK’nın kurucusu Öcalan tarafından “terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın” çağrısının yapılmasını istemeyi vatana ihanet gibi pazarlayıp; buna karşılık terör sürerken DEM ile 2015, 2019, 2023 ve 2024 seçimlerinde siyasi menfaat ittifakı kuranlara, terörle mücadeleye karşı çıkanlara sessiz kalmak, tutarlılık değil; açık bir çifte standart ve ikiyüzlülüktür. Tribünlerde bu organizasyonu yapanların muhatap olacağı tanım da tam olarak budur.
Terör örgütü PKK’ya karşı Türkiye, Irak ve Suriye hattında tarihin en kapsamlı ve en başarılı mücadelesini Cumhur İttifakı vermiştir. Buna itiraz edebilecek, aklıselim sahibi tek bir kişi var mıdır?
“Terörsüz Türkiye” projesi, örgütün kendi aktörleri ve iç dinamikleri üzerinden kökten tasfiyesini hedeflemektedir. Bu sürece öncülük eden MHP, söz konusu iradeyi somutlaştırarak TBMM’ye “Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” raporunu sunmuştur. Bu rapor; Türkiye’nin üniter yapısını, millî devlet karakterini ve toplumsal bütünlüğünü esas alan bir çerçeve dâhilinde, terörden arınmış bir Türkiye hedefiyle hazırlanmıştır.
Terörün bitmesini, kardeşliğin güçlenmesini ve Türkiye’nin iç cephesinin tahkim edilmesini istemeyen tek bir sağduyulu Türk vatandaşı var mıdır ki bu rapora karşı çıksın?
O hâlde tribünlerde kitleleri tahrik etmek için kimin adına organizasyon yapılıyor?
Bu organizasyonlar dur durak bilmiyor.
Son olarak Bursaspor–Somaspor maçında Leyla Zana’ya yönelik ağır küfürler içeren bir tribün provokasyonu gerçekleştirilmiştir. Maç Amedspor ile oynanıyor olsaydı ya da Leyla Zana tribünde bulunsaydı, bu provokasyonun sebep-sonuç ilişkisi tartışılabilirdi. Ancak ne Amedspor sahadaydı ne de Leyla Zana tribündeydi. Buna rağmen bilinçli ve organize bir tahrikin devreye sokulması, meselenin kendiliğinden bir tribün refleksi değil; planlı bir psikolojik operasyon olduğunu açıkça göstermektedir. Rize ve Ankara’da aynı slogan manzaraları duyulmuştur.
Geçmişte Leyla Zana’nın bölücü eylem ve söylemlerine yönelik en fazla yazı kaleme almış yazarlardan biriyim. Leyla Zana, elbette geçmişi itibarıyla masum bir figür değildir.
Hele o Amedspor…
Toplumu; şehitlerimiz, Türk bayrağı, bölücü sloganlar ve semboller üzerinden tahrik etmeyi her fırsatta sürdürmektedir.
Bu nedenle “Terörsüz Türkiye” süreci içerisinde Amedspor’la ilgili olarak “Bizimkilerin Keyifleri Yerinde”, “Amedspor’a Dikkat!”, “Amedspor ve Türk Bayrağı”, “Sporun Renklerine Bölücülük Bulaştırılamaz!”, “PKK Ruhlu Amedspor’a Dikkat!” başlıklı yazılar kaleme alarak yapılan provokasyonlara dikkat çekmiş, uyarılarda bulunmuştum.
Bu bilgiyi verdikten sonra, Bursaspor–Somaspor maçındaki Leyla Zana’ya yönelik cinsel içerikli küfür meselesine ve buradaki tutarsızlıklara yeniden dönelim.
“Terörsüz Türkiye” sürecini baltalamak isteyenlerin, tribünleri hedef alan bir alan olarak seçtiği artık çok açıktır. Uzun zamandır ortada bile olmayan Leyla Zana neden hedef alınmıştır? Bir kadına yönelik cinsiyetçi küfürlerin provokasyonu daha etkili kılacağını hesap edenler kimlerdir?
Bu provokasyonu en çok destekleyen, körükleyen ve istismar edenler; Zafer Partisi, İYİ Parti ve CHP içindeki uzantılardır.
İYİ Partililer yangına körükle giderken; İYİ Parti’nin Kurucu Genel Başkanı Meral Akşener’in Leyla Zana’yı arayarak maruz kaldığı cinsiyetçi saldırı nedeniyle destek ve dayanışma dileklerini iletmesinin ardından, bu durumu Bursaspor tribünlerine destek veriliyormuş gibi istismar eden birçok İYİ Partilinin şaşkınlıktan adeta organları yer değiştirmiştir.
Bursaspor–Somaspor maçında yaşanan provokasyon ateşinin büyümesini en çok isteyenlerin başında ise, “Öğrencilerime çatışma, iç savaş ve hükümete darbe gibi konularda ödevler verdim; kışkırtıcı düşünmeleri, yaratıcı olmaları lazım” diyen Ümit Özdağ’ın genel başkanlığını yaptığı Zafer Partisi gelmektedir.
Genel başkanlık gibi sağduyu gerektiren bir makamda oturan bu kişi, elinde Uludağ gazozu ile Bursaspor tribünlerini kışkırtarak toplumda çatışma çıkarmanın yollarını aramaktadır. Türkiye’nin güzide spor kulüplerinden biri olan Bursaspor, Güneydoğu Bölgesi’nde birçok maça gidecek; oradaki takımlar da buraya gelecektir. Sağduyu telkin etmek yerine, tarafları birbirine düşürmeyi ve kan akmasını göze alacak söylem ve eylemleri adeta bir seferberlik hâlinde sürdürmektedir.
Leyla Zana’nın PKK’lılığı üzerinden provokasyon üretmeye ve cinsiyetçi küfürleri meşrulaştırmaya çalışan İYİ Partililer ve Zafer Partililer şu noktada büyük bir akıl tutulması yaşamaktadır:
Leyla Zana, İYİ Parti ve Zafer Partisi’nin 2019 yerel seçimleri ile 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ittifak yaptığı HDP/DEM’in bir mensubudur. Şu an aktif siyasette olmayan Leyla Zana’nın alakasız bir maçta hedef alınması ve eski ortakları tarafından bu küfürlü hedef almanın körüklenmesi, tribünlerde “Terörsüz Türkiye” sürecini hedef alan diğer sloganları da kimlerin organize ettiğini açıkça ortaya koymaktadır.
Bölgesel gelişmelerin pervasızlığı karşısında, “Terörsüz Türkiye” hedefi doğrultusunda iç cephenin güçlendirilmesi için mücadele edilen bu süreçte; ülkenin doğusundaki ve batısındaki tribünleri birbirine düşürmeye çalışan her kim varsa, bilinmelidir ki bunlar Türkiye’yi zayıflatmak isteyen düşmanların hedefleri doğrultusunda hareket eden unsurlardır.
Zıt kutuplarda yer alıyormuş gibi davranarak radikal tutumlar sergileyenlerin, ABD ve İsrail’in çıkarlarına hizmet etme ihtimali son derece yüksektir. Nitekim dikkatle bakıldığında, sergiledikleri her eylem ve kullandıkları her söylem bu aktörlerin lehine sonuçlar doğurmaktadır.
Kitleleri tribünler üzerinden yönlendirme, ayrıştırma ve çatışmaya sürükleme çabaları kirli bir aklın ürünüdür. Bu nedenle Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Emniyet Teşkilatı son derece dikkatli olmalı; bu kirli ellerin Türkiye’ye verebileceği zararların önüne kararlılıkla geçmelidir.
