TIP EĞİTİMİ
Tıp eğitimi dünyanın gelişmiş ülkelerinde daima yorucu, uzun ve pahalı bir süreçtir. Zekâ ve kişilik uyumu daima en ileri olan gençler arasında seçilirler.
Eğitim maliyetleri hem aileler ve hem de devlet için çok yüksektir. Mutlaka hem kliniklere ve hem de laboratuvar ortamlara ihtiyaç duyulur.
Tıp fakültelerinin ilk üç yılı çoğunlukla amfi tarzı dershane ortamında ve laboratuvarlarda geçer. Üçüncü sınıftan beşinci sınıfa kadar ise kliniklerde ve klinik laboratuvar ve ameliyathane salonları doldurulur. Son sınıfta ise Hocaların kontrolünde asistan ve yardımcı sağlık personelleri içerisinde sağlık hizmetlerinin sunulmasında uygulamalı eğitim almaya devam ederler.
Çok çömez oldukları için her yıl bitirme merasimlerinde kendilerine yapılan, bazen de insafa sığmayan muameleler kendimizi bildik bileli dile getirilir. Dile getirenler başarılı ve özgüveni gelişmiş öğrencilerdir. Bu öğrenciler daha kariyerlerinin başında önce alkışlanır sonra mimlenirler.
Üçüncü sınıfa başlayan öğrencilerin çok meraklı oldukları ve özgürce merak ettiklerini sorgulama gereksinimi duyduklarını gözlemişimdir. Ancak, 5. sınıfta tekrar karşılaştığımızda ise sorgulamadan ezberleme ve ne diyorsak olduğu gibi kabul etme moduna, yani Nirvana’ya ulaştıklarına şahit oluruz.
Öğrenmenin temeli merak ve araştırma olduğunu bildiğimiz halde, bunu elbirliği ile törpüleyerek kesin biatçı ve bilimin biz hocaların bildiklerinden ibaret olduğuna ikna edilmiş gençler üretmiş oluruz.
Kural şöyle işler; Madde bir “hoca veya kıdemli her zaman haklı ve doğrudur”, Madde iki, “aksi durumlarda madde bir geçerlidir” felsefesi uygulanıyor. Oysaki üstat Sokrat ne diyordu “Sofistler her şeyi bildiklerini ve bildiklerinin mutlak doğru olduğu iddiasındadırlar, Halbuki ben büyük bilgiden çok az şey bildiğimi biliyorum” demiştir.
Ülkemin en parlak beyinlerinin çoğunu alıp beyinlerini dumura uğratmakta üzerimize yoktur. Çok meşhur bir cemaat kurucusunun kitaplarını yazmaya başlamadan önce işe mantık kitabı yazma denemesi ile başlaması gibi.
Bizim neslin çoğu bu hazret sayesinde mankurtlaştı. “Tarihçeyi Hayat” adlı eserine baktığımızda, çocukluğunda bile en ufak bir kusur işlemediği iddia ediliyor. Yani doğuştan formatlanmış gibi. Halbuki, “Tengri Teala ve Tekaddes Hazretleri” Peygamberini bile önce kul, sonra resul olarak nitelendirmiştir. Başka bir yerde ise günah işleyip tövbeniz olmaz ise ne ehemmiyetiniz var denmektedir.
Ümmi olduğunu iddia eden şahsın el yazması notlarını Sn. Prof. Dr. Ahmet Akgündüz canlı yayında gösterdi.
Sorgulamacı ve şüpheci bir mantığa sahip olmayanlar, gelişime nasıl yol açacaklardır.
Merak ve şüphe öğrenmenin en büyük itici gücüdür.
Bizim bilim insanlarımızın yabancı bilim insanlarından en bariz anlatım farkı, bizimkiler her şeyin bilindiğini ve sadece inanmak gerektiğini vurgularken, yabancıları dinlediğimde ise, o konu ile ilgili bilinmeyenleri veya merak edilenleri vurgulamakta olduklarını fark ediyorum.
Bizimkilerin dersleri beni ezbere zorlarken, ötekileri dinlerden sürmenaj oluncaya kadar mantığımın zorlandığını hissediyorum.
Bizimkiler bilimi din kitabı gibi kılavuz ve rehber adı altında toplamaya ve sadece kılavuzlara gereksinim duyulmasını vurgularken, yabancılar ise güncel araştırma sonuçlarını tartışıyorlar. Yabancılar hipotez geliştirip, bu hipotezleri üzerinde çalışmaları takip ederek yenilikleri geliştirirken, bizler gelişmiş yenilikleri herkesten daha etkili kullandığımız ve hatta onlara nasıl kullanıldığını anlattığımız iddiasındayız. Gerçi uluslararası konferanslarda ne kadar komik duruma düştüklerini gözlediğimiz olmuştur, ama olsun onların bu imkanlara erişmelerini kolaylaştıran veya şıp diye ayakları altına seren tanıdık ve dostları hep olmuştur.
Yabancılar keseler dolusu harcama yapsalar bile kendilerinin ticaretini bu kadar sahiplenen temsilciler bulamazlar.
Adeta gönüllü temsilci konumundadırlar. Kazan kazan politikası izliyorlar. Ulusal tanınır ve bilinirlikleri tavan yaptığı gibi, uluslararası bilinir olmuşlardır artık. Cüzdanlarında sınırsız harcama tanımlanmış kredi kartları da cabası. Gitmedik görmedik ülke ve güzellik kalmamıştır. Yurtdışında sanayi sadece araştırma ve geliştirme projelerini ve bu projelerden elde edilen sunumları kurumsal olarak desteklerken, bizlerde destekler doğrudan şahsa yapılmaktadır. Gerisi diğer yazılarda olacak!