Bir ara Seyit Ahmet Arvasi Hoca’nın da kürsüye gelmesi ve konuşması istendi.
Asil adam, ağır ağır yürüdü. Ve kalabalığı bir müddet süzdükten sonra sadece şu cümleyi söyledi:
“İslamiyeti kurtarmayı bırakın! İslamiyetle kurtulmaya bakın!”
Halimiz hala bundan ibarettir.
S. Ahmet Arvasi öğretmenliğinin ilk yıllarında başından geçen bir olayı anlatıyor bir yazısında: Ağrı`nın Doğubayezıt ilçesi Molla Şemdin Köyü`nde köy muhtarı kendisine "müellim bey" diye seslenir her zaman. O, muhtarın şivesidir, "muallim" sözünü telaffuz edemediği için böyle söylüyordur diye düşünür. Ancak birkaç ay sonra muhtar Hoca`ya gelir ve şöyle der: "Ahmet Bey, sen gerçekten muallimmişsin. Senden önce buraya gelenler hep "müellim" oldular ama sen "muallim"sin." (müellim: elem veren, üzen, inciten; muallim: ilim öğreten).
Arvasi Hoca Seyyid’dir. Kendi el yazısıyla hazırladığı ve bir nüshasını M. Necati Özfatura’ya verdiği şeceresinde 48’inci göbekte Hz. Ali’ye dayanır. Arvasi Hocanın soyu 35. göbekte Seyyid Hacı Kasım Bağdadi’ye dayanır. Hacı Kasım Bağdadi, 15 ev akraba ve yakınlarıyla Bağdat’tan sefere çıkmış, üç yıl Musul’da konakladıktan sonra Mardin’e, oradan Diyarbakır’a gelmiştir. Uzun yıllar bu bölgede kurduğu dergahlarla gönüllere sultan olmuştur. Hacı Kasım Bağdadi Bursa’ya gelerek Orhan Gazi’yle görüşmüş, Orhan Gazi’nin de tasdikiyle bölgeye yerleşen Seyyidler, Doğu-Güneydoğu Anadolu’da İran ve Şii yayılmasına karşı bir yay oluşturarak Osmanlı’nın Doğu’da güvende olmasını sağlamıştır.
Seyyid, dolayısıyla Arap asıllı olan S. Ahmet Arvasi’nin neden Türk milliyetçisi olduğu hep merak konusu olmuştur. Bize göre bu ülküyü şekillendiren en önemli faktör, ailesinden gelen asalettir. Eski Van mebusu İbrahim Arvas, Tarihi Hakikatler (Ankara 1964) adlı eserinde bir olaydan bahseder:
Osmanlı’nın dağılma döneminde müridleriyle birlikte Suriye üzerinden Hacc’a giden Abdülhakim Arvasi’ye (N. Fazıl’ın üstadı) oranın ileri gelenleri kendisine medrese yaptırarak her türlü imkanı sağlayacaklarını taahhüt ederek Arabistan’da kalmasını istemişlerdi. “Osmanlı zaten öldü, Türk diye bir şey kalmamıştır.” denilince Abdülhakim Arvasi sinirlenip yerinden kalkmış “Dünyada iki Türk kalsa biri benim!” diyerek meclisi terk etmiştir.
S. Ahmet Arvasi kendisine bu yönde sorulan bir soruya cevaben şunu söyler: “Ben Afrika’nın ortasında doğmuş bir zenci olsaydım ve bu aklım da bende olsaydı yine Türk milliyetçisi olurdum. Çünkü ben Amentü’ye iman ettiğim gibi iman ediyorum ki, Türk milletinin de İslâm aleminin de mazlum milletlerin de kurtuluşu Türk milliyetçilerindedir, Türk - İslâm ülkücülerin-dedir.” Arvasi Hoca Oğuz Han’ın Zülkarneyn olduğuna inanırdı ve Türk milletinden bahsederken “Oğuz’un Çocukları” derdi.” Ömer Kaplan anlatıyor: Sohbetin bir yerinde “Hocam İslâmî-dini konularda dahi Türk milletini hep öne çıkarıyorsunuz. Sebebini anlatır mısınız demiştim.” Cevaben şunları söyledi: “Bir kere Sahabe-i Kiram’dan sonra İslâm’a en büyük hizmeti yapan Türklerdir. Bu millet yüzyıllarca İslâm âlemini korumuş, kollamış ve bu uğurda hiç çekinmeden oluk gibi kanını akıtarak milyonlarca şehit vermiştir. Bunun yanı sıra İslâm kültür ve medeniyetinin gelişmesine de maddi manevi büyük katkıları olmuştur. Türk milleti İslâm’la bütünleşmiş ve iç içe girmiş bir millettir. Batı’ya, Avrupa’ya gittiğinizde hangi millettensin diye sorarlar. Eğer Türk’üm dersen ikinci soruya muhatap almazsın. Çünkü bilirler ki sen Müslümansın. Türk demek, Müslüman demektir. Ama Arap’a Hıristiyan mısın, Müslüman mısın diye soruyorlar… Aradaki farkı şimdi anladın mı?.. Türkler millet olarak hep beraber İslâm’ı seçen bir millettir. İslâm’a büyük hizmetleri olmuştur ve hâlâ da olmaktadır. Bulgar da olabilirsin, Makedon da olabilirsin; hatta Afrikalı zenci de olabilirsin. Ama ne olursan ol, eğer Müslüman’san Türk’e saygı göstermelisin. Bu milletin İslâm’a hizmetleri unutulmaz onun için de bu millet sevilir.”
Arvasi’nin şu sözlerine iyice kulak vermek gerek: “Ben, İslam iman ve ahlakına göre yaşamayı en büyük saadet bilen, büyük Türk milletini iki cihanda aziz ve mesut görmek isteyen ve böylece İslam’ı gaye edinen Türk milliyetçiliği şuuruna sahibim. Benim milliyetçilik anlayışımda asla ırkçılığa, dar bölgeciliğe ve dar kavmiyet şuuruna yer yoktur. İster azınlıktan gelsin ister çoğunluktan gelsin her türlü ırkçılığa karşıyım. Bunun yanında şanlı Peygamberimizin “Kişi kavmini sevmekle suçlandırılamaz”, “Kavminin efendisi kavmine hizmet edendir.” ve “Vatan sevgisi imandandır.” tarzında ortaya koydukları yüce prensiplere bağlıyım.”
Emekli öğretmen, yazar Mehmet Ozan Semerci hocayla ilgili bir anısını şöyle anlatıyor: “1971 yılı kışında bir gece üç dört arkadaş, eğitim enstitüsünde okuduğumuz o günlerin sıkıntılı atmosferi içinde iyice sıkıldığımız, bunaldığımız bir günde ne yaptıysak bir türlü feraha çıkamamıştık. En nihayet ‘Haydi hocaya gidelim’ dedik. Saat gecenin 24’ü. Perdeden sızan ışıktan cesaret alarak kapısını çaldık. Tahmin ettiğim gibi hala yatmamış (fakat yatmak üzere) olduğundan bizi kapıda karşıladı. Her zamanki mütebessim çehresi ile şaka yollu bir ifadeyle: ‘Bre zalimler, saat kaç biliyor musunuz?’ deyince biz de ‘Evet hocam.’ karşılığını verdik. ‘Peki öyleyse girin içeri’ diyerek bizi kabul etti. O gece sabaha kadar son derece bereketli ve feyizli bir sohbet oldu. Moralimiz düzelmiş, ruhumuz aydınlanmış, gönlümüz ferahlamış olarak yanından ayrıldık.”
Seyit Ahmet Arvasi’den birkaç söz:
*Bu gençlik, kendini AIIah ve ResuIü’nün davasına adamış, sırf AIIah rızası için canını, maIını ve mevkiini fedaya hazır, şanIı, mukaddes, ay yıIdızIı bayrağın göIgesinde döğüşen, nefsini düşünmeyen ve üIküsünde fani oImuş yiğitIerdir. OnIar büyük ve şanIı tarihimizin doğurduğu, AIIah ve ResuIü’nün hizmetine sunuImuş ve küfrün bütün oyunIarını bozan, cesaretini kıran, yoIunu kesen kadroIardır. BunIar Mümin’Iere karşı aIçak gönüIIü, kafirIere karşı onurIu ve zorIu, AIIah yoIunda savaşanIarı kınayanIarın kınamasına aIdırmayan yiğitIerdir. Bu nesiI AIIah’ın İsIam aIemine ihsanıdır.
*Kesin oIarak iman etmişimdir ki, müsIüman Türk miIIeti ve onun devIeti güçIüyse, İsIam dünyası da güçIüdür.
Bir öğretmen, bir fikir adamı, bir gönül dostuydu Seyyid Ahmet Arvasi. 31 Aralık 1988’de özlediği nesli yetiştirmek için yazdığı yazılarına birini daha eklemek üzere daktilosunun başındayken vefat etti. Allahü teala rahmet eylesin.