Tarihte bilinen bir gerçek var ki, işgalci, sömürgeci güçler işgal ettikleri topraklarda halkın dilini, dinini değiştirirler ve bunu yapmak için eğitimi vasıta olarak kullanırlar. Böylece kendi çıkarlarına uygun olarak işgal ettikleri topraklardaki yerli halkı devşirirler, sindirerek öz milletlerine dönüştürürler yani "asimile" ederler. Sömürgecilerin "asimile" ettikleri halklara karşı uyguladıkları vahşetler korkuya, korkular mecburi saygıya dönüşmüş, daha sonraki evrelerde algı oyunları ve algı yönetimleriyle mecburi sevgiye dönüştürülmüştür. Böylece benliğinden koparılan halklar, milletler yozlaşarak bozulmuş öz köklerinden uzaklaşarak kendilerine üstün gelen milletlerin kimliklerine bürünerek devşirilmiş, özlerini yitirmişlerdir.
Bunu en ustaca yapanlar Ruslar, İngilizler, Amerikalılar Fransızlar, Farslar, Çinlilerdir. Örneğin İngilizler Hindistanlıları, Afrikalıları; Fransızlar ise Arapları, Afrikalıları devşirmişlerdir. Nihayet Ruslar Kafkaslar'daki ,Orta Asya ve Sibirya'daki tüm Türkleri devşirmeye çalışmışlar, milli kimliklerini, dillerini, inançlarını türlü-türlü acılar yaşatarak ellerinden almışlardır. Farslar da Tarihi Türk yurdu olan şu an İran adlanan ülkenin toprağı olarak bilinen Güney Azerbaycan'daki 40 milyon Türk'ü yüz yıllardır devşirmeye çalışıyorlar ve Türkler hala Güney Azerbaycan'da direniyor inadına "Türk’üz" diye haykırıyorlar.
Çinliler Doğu Türkistan'daki, Uygur elindeki Uygur Türk'lerini katliamlarla, işkencelerle, çeşitli baskı ve kısıtlamalar uygulayarak devşirmeye çalışıyorlar. Yunanlı'lar ise Batı Trakya'da bin yıldır yaşayan Türklerin dilini, dinini milli kimliklerini unutturmaya ve bozmaya resmi olarak çaba göstermektedir.
Bahsettiğimiz tüm bu sömürgeci işgalci güçler (İngilizler, Fransızlar, Farslar, Ruslar ve Çinliler) bu devşirme siyasetini hayata geçirdikleri halklarda, milletlerde sizi daha üst medeniyetler seviyesine çıkarıyoruz diye algı yaratmaya uğraşmışlardır ve çoğu zaman bu hedeflerine ulaşmışlardır. Bu yüzdendir ki, bazı Araplar ve Afrikalılar İngilizce konuşunca kendilerini İngiliz, Fransızca konuştukları zaman da kendilerini Fransız sanıyorlar. Yani öz değerlerinden, kültürlerinden uzaklaşarak, yozlaşarak "deforme" olmuşlar, kendilerine has özelliklerini kayıp etmişlerdir. Sonuçta Fransızların, İngilizlerin kuklasına çevrilmiş ve onların çıkarlarına hizmet etmişlerdir, ediyorlardır.
Dünya tarihinde savaşçı, özgür, cesur, mert millet olarak bilinen Türklere bu devşirme, "asimile" olma siyasetini kendilerince "uğurlu" biçimde Ruslarında yaptıklarını hatırlattık. Ruslar planlarını uygularken, tek "Türk" adı altında Türk milletinin kendilerine karşı birleşmesinin önünü almak için Özbek, Kırgız, Tatar, Azeri, Çerkez, Kazak diye sinsice isimlendirerek Türkleri bölüyorlardı(1).Tam da bu yerde Türk dünyasının bilgesi, ozanı, Tük dilinin ustası Yunus Emre'nin "Bölüşürsek tok oluruz, bölünürsek yok oluruz" sözlerini hatırlatmak istedim.
Evet, Ruslar da tam olarak bunu yaptılar, tarih boyu kendilerine karşı tehlike olarak gördükleri, içten içe korktukları Türk milletini zayıf düşürmek, yok etmek için İngilizlerin meşhur "böl, parçala, yönet, yut ya da yok et" siyasetini hayata geçirerek Türk milletini parçalara ayırdılar. ”Halkların kardeşliği” safsatası adı altında Türk milletinin dilini, dinini geleneklerini yasaklayarak köklerinden kopartıyorlardı. Bu tam bir Ruslaştırma politikasıydı. Yazı dilini, okuma yazmayı bilmeyen halk, tarihinden, inançlarından ve geleneklerinden uzaklaştırılarak her şeyi itaatle kabul eden kullar haline getiriliyordu(2).
Önceden de belirdiğimiz gibi böylece yerli halkın düşüncesini, bilincini, milli iradesini ve hayat biçimini Ruslara yakınlaştırmak, Türk'leri parçalayarak ayrı-ayrı millet haline getirmek hedefleniyordu. Ruslar bu konuda eğitimi de bir vasıta olarak kullanıyorlardı. Bunun için eğitim kisvesi adı altında bir çok Rus misyonerin ve Rus casusun öğretmenlik yaptığı, Orta Asya Türk halklarını sözde "okur-yazar" yapmak için açtıkları okullarda "halkların kardeşliği" ve Rusların üstün ırk olduğu fikrini çocuk dimağlara daha eğitimlerinin başından itibaren yerleştirilmeye başlanmıştı. Sonuç olarak en azından Ruslara hayranlık sevgi duyan, Rusçayı genel anlaşma dili (lingua franca- ortak bir dili veya lehçeyi paylaşmayan insanların birbiriyle iletişim kurmak için kullandığı ortak dildir(3)) olarak kullanan ve ana dilinin yerine Rusçayı tercih eden nesiller yetiştirmeyi başarabilmişlerdir.
İlkokuldan başlayarak hayatın tüm alanlarına yaydıkları Rus dili ve kültürü ile bireyin iktidarı içselleştirmesini sağlamış, böylece milli bilincin ve bireysel uyanışın önünü tıkamışlardır. Ne yazık ki, bunun sonucu olarak, hala Türk olduğu halde Rusçayı öven ve kendi öz dili yerine kendi bağımsız- müstakil vatanında günlük hayatında Rusça konuşan Ruslaşmış Türkler vardır. Bunu yalnız ben değil uluslararası araştırmalar da doğrular niteliktedir(4).
Türk Yurdu Azerbaycan'da da Ruslar işgal ettikleri dönemlerde sosyal hayatta ve eğitimde Azerbaycan Türkçe ‘sini neredeyse yasak haline getirmişlerdi. Hatta Sovyet Rusya'sının faşist ideolojisi ile yetişmek zorunda kalan Azerbaycan Türk'lerinin bazıları Azerbaycan dilinde konuşmayı gericilik olarak görüyorlardı. Öyle ki, kendilerini çağdaş, muasır göstermek için kendi evlerinde, sokaklarında bile Rusça konuşmaya başlıyorlardı. Aslında Azerbaycan Türkçesini konuşmayarak devşirildiklerinin farkında bile değildiler(5).
Ancak Türk yurdu Azerbaycan bağımsız bir devlet olunca artık Azerbaycan Türkçesi hak ettiği gibi tek ve öz dili oldu. Maalesef 2010 yıllarından başlayarak nedense Azerbaycan'da Rus dilinde eğitime meyil edenler çoğalmaya başladı. Böyle ki, bağımsız Azerbaycan'da önceden devlet okullarında var olan Rusça bölümünde öğrenci bulunamazken sonradan eğitim dili olarak Rusçayı seçen ailelerin sayısı arttı ve okullarda Rus bölümü aniden çoğaldı. Diğer taraftan İngilizlerin, Fransızların aşırı pahalı özel okulları tüm dünyada olduğu gibi Azerbaycan’da da çokça ortaya çıkmaya başladı, yabancıların (İngiliz ve Fransız) kurduğu ”dil” kursları çoğaldı. Zaman zaman gündeme bu kursların misyonerlerle dolu olduğu bile geliyordu. Sonradan devletin bunun karşısını almak için düzenleme getirdiği söylenildi. Bu yabancıların kurduğu "kendilerine özgün" okulların kullandığı "özel" müfredatları inceleme şansım olmuştu da, hakikaten akla fikre sığmayacak saçmalıklarla doluydu ve çocukları İngiliz, Fransız hayranı olarak yetiştirmeye hizmet ediyordu. Bu okullarda sözde yabancı dil öğretmek ve geliştirmek amacıyla kullanılan yabancı kaynaklar tam bir misyoner işiydi.
Aslında Azerbaycan’da Türkiye'nin de devlet olarak kurduğu okullar, liseler var. Örneğin; Bakü Türk Anadolu Lisesi, Türk Dünyası Bakü Atatürk Lisesi, Türkiye Diyanet Vakfı Türk Lisesi. Amma ve lakin daima her alanda gelişen, nüfus sayısı artan Türk Yurdu Azerbaycan gibi genç bir ülke için Türk Devleti'nin açtığı bu okulların sayı yeterli değildi ve hala da değildir. Malum bir meseledir ki, Azerbaycan Türkleri bağımsız olduktan sonra faşist Rusların işgal ettiği dönemde hasret kaldığı aynı kandan, dinden ve dilden olduğu kardeş Türkiye Türkleri ile kavuşmuştur. Türkiye ve Azerbaycan siyasi, medeni ve bilimsel ilişkilerde "birlikten dirlik doğar" atasözümüzün gereğini yapmıştır. Elhemdülillah, Elhemdülillah.
Bilinen bir gerçektir ki, Türkiye'nin ürettiği gündelik hayata dair her alandaki ürünler (giysi, yeme-içme, mobilya, beyaz eşya, inşaat malzemesi vb.) Azerbaycan Türklerinin kalitesine güvendikleri için ilk seçimi oluyor. Aslında tam olarak eğitimde de durum aynıdır. Özü sözü Türk olan, Dedemiz Korkut'un torunları olan Azerbaycanlı çocukların aileleri de çocuklarını maddi ve manevi acıdan kolayca ulaşabilecekleri kardeş Türkiye'mizin kurduğu okullarda okutmayı her zaman istemişlerdir.
Kadim ve soylu atalarımızdan kalan atasözümüzde söylendiği gibi "ağaç yaşken eğilir". Kaydettiğimiz bu atasözü gerçekten derin manalara sahiptir. Yani insan evladının öğretime ve terbiyeye en açık olduğu zamanlar çocukluk çağıdır. Evlatlarımıza çocukluk çağında nasıl terbiye verirsek, ne tarafa yönlendirirsek yetişkinlik döneminde bunların önemli tesirleri olacaktır(6).
Azerbaycan'ın ve Türk dünyasının bilinmeyen kahramanlarından, Karabağ gazisi Türkiye Türk'ü, Türk Komutan İshak Çelik beyin her zaman söylediği, "Milli duygusu, milli düşüncesi, vatan, millet, devlet, bayrak sevgisi, kısacası milli ülküsü olmayanlar, öz dilini korumayanlar, vatanını, milletini, devletini, özgürlüğün simgesi olan bayrağını koruyamazlar!” sözlerini unutmamalıyız(7).
Bu bakımdan Azerbaycan Türkleri biliyorlar ki, kardeş ülkenin Türkiye'mizin kurduğu okullarda çocukları devşirilmeyecek, öz dillerine, dinlerine, kültürlerine ve bağımsız şanlı Azerbaycan Türk devletine bağlı şekilde yetişeceklerdir.
Azerbaycan Devleti kurulduğu günden bu güne kadar bir çok alanda gelişti, uluslar arası alanlarda söz sahibi olmayı başardı. Bu konuda kandaş, kardeş Türkiye Türk Devletinin desteği göz ardı edilemez bir gerçektir. Azerbaycan'da Türk okuluna Bakü'de de, Gence'de de, Şeki'de de,Şuşa'da da tümüyle Azerbaycan’da çok ihtiyaç var. Nasıl ki, Azerbaycan'ın şanlı ordusu kandaş, candaş, kardeş Türkiye'mizin desteği ile de yıllardır en gelişilmiş silahlarla donatılıyor, eğitiliyor ve yapılandırılıyor. Bunun sonucu olarak da Türk'ün şanlı Karabağ zaferi kazanılmıştır.
Azerbaycan kardeş Türkiye’nin de desteğiyle tüm karşı devletlere bakmayarak vatan muharebesini zaferle uğurla kazanmıştır. Elhemdülillah, Elhemdülillah.
İşte eğitimde de dünya seviyesinde zaferler kazanılması için bu yeniden kurulmaya ihtiyaç var ve bu konuda Türkiye Milli Eğitim Bakanlığı'na, Ülkü Ocakları Eğitim Kültür Vakfı'na ve Türk Maarif Vakfı'na çok önemli işler düşüyor. Azerbaycan Türk'ünün, özü sözü Türk olan balaların Türk olarak yetişecekleri ve Türk kalacakları okullara ihtiyacı çok. Türkiye Türk devletinin bu gerçeği göz ardı etmeyeceğine inanıyorum.
Ne Mutlu Türk'üm Diyene!
“Azerbaycan'ın sevinci bizim sevincimiz, kederi bizim kederimizdir” Mustafa Kemal AtaTürk.
“Azerbaycan ve Türkiye dost değildir. Dostluk birbirini sonradan tanıyanlar arasında kurulur. Bizler kardeşiz." Ebulfez Elçibey.
“Biz (Azerbaycan ve Türkiye) bir millet, iki devletiz" Haydar Aliyev
P.S: Türk komutan İshak Çelik beye, her zaman verdiği değerli bilgiler ve destek için özellikle teşekkür ederim. Saygılarımla.
Yararlanılan kaynaklar:
1. Yazar Aynur Talıblı’nın “Azeri mi, Türk mü? Yüz yıllık Asimilasyon Projesi” isimli makaleden.
2. Aytmatov, Cengiz (1998). Teniz Calagay Cugirgen Targıl Tobet. Almatı. ss. 103-108, 199-210.
3. Yağcıoğlu, Semiramis (2005). "Dil asla masum değildir".Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. 7 (2), s. 138. Erişim tarihi: 28 Şubat 2013.
Demircan, Ömer (2012). "Dilbilim Sözlüğü 2: Düzçeviri yoluyla terimsel sığlama ve yanlışlari". Türk Dili Dergisi. 25 (148). Erişim tarihi: 28 Şubat 2013.
4. Karabulut, Ferhat (2009). "İktidar ve Meşrulaştırma Mücadelesinin Odağı Orta Asya: Sovyetlerin Dil ve Eğitim Politikaları". Bilig. Kazakistan: Ahmet Yesevi Üniversitesi. ss. 65-96. Erişim tarihi: 20 Haziran 2017.
5. Yazar Aynur Talıblı’nın “31Mart 20 Ocak,26 Şubat” isimli makalesinden
6. “Yeni Türk Nesli Nasıl Yetiştirmeli?” isimi Aynur Talıblı makalesinden.
7. Yazar Aynur Talıblı’nın “Dilimiz milli kimliğimiz. l Bölüm. Türkçe konuş Türk!” isimli makalesinden.