Türkiye, tarihin hiçbir döneminde yalnızca kendi sınırları içinde güvenliğini sağlayarak varlığını sürdürebilecek bir ülke olmadı. Jeopolitik konumu, enerji koridorlarının kavşağında yer alması, bölgesel rekabetlerin kesişim noktasında bulunması ve sahip olduğu diplomatik kapasite; Türkiye’yi daima uluslararası güvenlik denkleminde belirleyici bir aktör konumuna yerleştirdi.
Bugün terörle mücadelenin, dijital tehditlerin, hibrit savaş yöntemlerinin ve bölgesel güç mücadelelerinin iç içe geçtiği bir dönemde, Türkiye’nin güvenlik yaklaşımı çok katmanlı bir jeopolitik akıl gerektirmektedir.
Bu nedenle, “Terörsüz Türkiye” vizyonunun ikinci büyük sütunu; uluslararası güvenlik mimarisinin doğru okunması, bölgesel dengelerin stratejik bir perspektifle yönetilmesi ve küresel gelişmelerin milli çıkarlar doğrultusunda değerlendirilmesidir.
I. Türkiye’nin Jeopolitik Gerçekliği: Risklerin Ortasında Stratejik Fırsatlar
Türkiye üç büyük bölgenin eş zamanlı kesişim noktasında yer alıyor:
- Avrupa güvenlik sistemi (NATO, AB)
- Orta Doğu dinamikleri (Suriye, Irak, İran)
- Kafkasya–Karadeniz hattı (Rusya, Azerbaycan, Gürcistan, Ukrayna)
Bu benzersiz konum, Türkiye’yi hem risklere hem de önemli fırsatlara açık hale getiriyor.
Açık kaynaklarda yer alan resmî değerlendirmelere göre Türkiye’nin güvenlik yönelimi dört ana eksende şekilleniyor:
1. Sınır ötesi terör tehdidinin kontrol altına alınması
2. Enerji güvenliğinin sağlanması
3. Dijital ve hibrit tehditlere karşı direnç oluşturulması
4. Bölgesel güç dengelerinde etkin bir rol alınması
Bu dört eksen, Türkiye’nin uluslararası güvenlik stratejisinin temel parametreleridir.
II. Suriye ve Irak Denkleminde Türkiye
Cumhuriyet tarihinin en çetrefilli sınır ötesi güvenlik tehditlerinden biri, Suriye ve Irak’taki istikrarsızlık zemininden doğmaktadır. Terör örgütlerinin bu coğrafyada bir “alan hâkimiyeti” oluşturma girişimleri; Türkiye’nin güvenlik politikasını sınır ötesine taşımıştır.
Türkiye’nin bu bölgede yürüttüğü operasyonlar, basit bir askerî müdahale değil; uluslararası hukuka dayanarak meşruiyet kazanan bir ulusal güvenlik refleksidir.
Bu çerçevede Türkiye şu hedefleri izlemektedir:
- Terör örgütlerinin sınır hattından uzaklaştırılması
- Güvenli bölgelerin oluşturulması
- Nüfus hareketlerinin kontrol edilmesi
- Devlet dışı silahlı aktörlerin alansal güç oluşturmasının engellenmesi
- Sınır güvenliğinin kalıcı hâle getirilmesi
Ayrıca enerji yollarının geçtiği bu coğrafya, Türkiye’nin stratejik ağırlık merkezlerinden biridir. Bir diğer kritik faktör ise güç boşluklarıdır. Güç boşluğunun olduğu her yerde terör örgütleri, milis yapılanmalar, vekâlet savaşları ve hibrit tehditler kendilerine alan açmaktadır.
Türkiye bu boşlukları doldurmadan güvenliğini sağlayamaz.
III. İran, Rusya, ABD ve AB ile Çok Katmanlı İlişkiler
Türkiye’nin güvenlik yaklaşımını anlamak için bölgedeki büyük aktörleri de doğru okumak gerekir.
1. ABD
Suriye sahasındaki bazı politikaları Türkiye ile çelişkilidir. Ancak NATO ortaklığı stratejik bağın devam ettiğini gösterir.
2. Rusya
Enerji, Suriye ve Karadeniz politikalarında hem iş birliği hem rekabet alanları vardır. Türkiye, Rusya ile ilişkilerini “denge politikası” ile yönetmektedir.
3. İran
Milis yapılanmaları ve bölgesel nüfuz stratejisi nedeniyle Türkiye’nin güvenlik denklemini doğrudan etkiler.
4. Avrupa Birliği
Enerji güvenliği, göç yönetimi, ekonomik ilişkiler ve NATO’nun güney kanadı açısından Türkiye vazgeçilmez bir aktördür.
Bu tablo şunu gösteriyor:
Türkiye’nin uluslararası güvenliği, tek eksenli bir politikayla değil; çok eksenli ve çok aktörlü bir stratejik dengeyle yürütülmektedir.
IV. Enerji Koridorları ve Ekonomik Jeopolitik
Türkiye hem bir enerji geçiş ülkesi hem de enerjide merkez ülke olma iddiasına sahiptir.
- TANAP
- TürkAkım
- LNG altyapıları
- Doğu Akdeniz enerji havzası
- Karadeniz doğal gazı
- Irak–Türkiye enerji hattı
Bu hatların her biri aynı zamanda jeopolitik bir güvenlik meselesidir. Çünkü enerji akışının kesintiye uğraması doğrudan ulusal ekonomi, uluslararası ilişkiler ve güvenlik dengelerini etkiler.
Enerji güvenliği, artık askerî güvenliğin tamamlayıcısı değil; bizzat kendisi bir ulusal güvenlik alanıdır.
V. Dijital Tehditler, Hibrit Savaş ve Terörün Yeni Yüzü
Geleceğin terörü, yalnızca silahlı eylemlerle değil; dijital mecralarda örgütlenen, finansal ağlarda dolaşan, yapay zekâ destekli propaganda teknikleriyle büyüyen yeni bir yapıdır.
Bu kapsamda Türkiye’nin karşı karşıya olduğu başlıca hibrit tehditler:
- Dijital radikalleşme
- Sosyal medya üzerinden psikolojik harekât teknikleri
- Siber saldırılar
- Derin sahte (deepfake) manipülasyonları
- Kripto para üzerinden finansman
- Uluslararası propaganda mekanizmaları
Bu tehditlere karşı geliştirilen yeni güvenlik politikaları, “çok boyutlu ulusal güvenlik yaklaşımı”nın doğal bir sonucudur.
VI. Diplomasi, Caydırıcılık ve Çok Katmanlı Güvenlik Stratejisi
Türkiye son dönemde güvenlik politikasını yalnızca askeri araçlara değil, aynı zamanda diplomasi, ekonomi, insani yardım, enerji politikası ve yumuşak güç unsurlarına dayanan bütünleşik güvenlik modeline dönüştürmüştür.
Bu modelin temel prensipleri:
- Caydırıcılık: Tehdidi doğmadan karşılayacak kapasite
- Etkileme: Bölgesel dengelerde aktif varlık
- İstikrar: Komşu coğrafyalarda düzen inşa edebilme yetisi
- Çok katmanlılık: Askerî, ekonomik, diplomatik ve toplumsal unsurların aynı çatı altında buluşması
Bu yönelim Türkiye’nin yalnızca savunma yapan değil, güvenlik üreten ve ihraç eden bir aktöre dönüşmekte olduğunu göstermektedir.
SONUÇ: Türkiye’nin Uluslararası Güvenlik Mimarisinde Yeni Dönemi
Türkiye bugün, askeri kapasitesi, diplomatik ağı, ekonomik konumu ve jeopolitik değerleriyle bölgesel bir güç olmaktan çıkıp bölgesel denklemleri belirleyen bir güvenlik aktörüne dönüşmüştür.
Bu dönüşümün temel özellikleri şunlardır:
- Sınır ötesi tehditleri kaynak alanında karşılamak
- Bölgesel güç boşluklarını Türkiye’nin güvenliğiyle uyumlu şekilde yönetmek
- Çok aktörlü jeopolitik denklemlerde denge kurmak
- Dijital ve hibrit tehditlere karşı ulusal direnç oluşturmak
- Enerji güvenliği ile ulusal güvenliği bütünleştirmek
Kısacası Türkiye, güvenlik politikasını dışa kapalı bir savunma anlayışından, çok katmanlı bir uluslararası güvenlik stratejisine dönüştürmüştür.
OKUYUCULARA DUYURU
Bu yazı, “Türkiye’nin Güvenlik Mimarisinde Yeni Ufuklar” başlıklı üç bölümlük dizimizin ikinci bölümüdür.
Serimizin son bölümünde:
3. Yazı: Türkiye’nin Güvenlik Mimarisinde Yeni Ufuklar: 2030 Vizyonu ve Ulusal Stratejik Yol Haritası
başlığıyla Türkiye’nin terörsüz geleceğe, güçlü devlete, toplumsal bütünlüğe ve jeopolitik etkinliğe dayanan ulusal stratejik vizyonunu ele alacağız.
Yarın yeniden buluşmak üzere…
Dr. Oğuz Poyrazoğlu
Üçüncü Sayfa Haber / Milli Ses – Köşe Yazarı
Gazi Üniv. Öğr. Üyesi
opoyrazoglu@gazi.edu.tr
