1920’de; nüfus 12 milyon dolayındaydı,
11 milyon kişi köyde yaşıyordu.
40 bin köyün 38 bininde okul yoktu.
Traktör yoktu; Hititlerden kalma kağnı ve karasaban kullanılırdı.
5 bin köyde sığır vebası vardı.
Hayvanlar da, insanlar da kırılıyordu.
Yaklaşık ;
2 milyon sıtmalı,
1 milyon frengili ve
3 milyon trahomlu insan vardı.
Anadolu’da ; verem, tifüs, tifo salgını kol geziyordu;
Doğan her iki bebekten biri (AS: bizdeki bilgilere göre her 5 bebekten 1’i) 1 yaşına gelmeden ölüyordu;
Ortalama yaşam süresi 40 yıl kadardı.
Memlekette;
Doktor sayısı 337,
Ebe sayısı 136,
Eczacı sayısı 60 idi.
Diplomalı diş hekimi yoktu.
Limanlar, madenler, demiryolları yabancılara aitti.
Toplam sermayenin yalnızca %15’i Türk sermayesi sayılabilirdi.
Erkeklerin yalnızca % 5’i, kadınların binde 5’i okuma – yazma biliyordu.
Okur-yazar erkeklerin çoğunluğu, subay veya gayrimüslimdi.
Okul yaşı gelen her dört çocuktan zaten üçü okula gitmiyordu.
Toplam,
4894 ilkokul,
72 ortaokul ve yalnızca
23 lise vardı.
Ülkedeki liselerin tümünde salt 230 kız öğrenci kayıtlıydı. Öğretmenlerin üçte birinin, öğretmenlik eğitimi yoktu.
***
Uzatabilirim ama canım yanıyor.
Bu gerçekler ortada iken aksak demokrasi, terör belası, yalancı, sahtekâr, rüşvetçi devlet yöneticilerimize, siyasi ikbal için her türlü entrikayı kendine mübah gören siyasetçilerimize rağmen bugün dünyanın en önemli devletlerinden biri olduk.
Demek ki; gerçekten yüce Allah tüm olumsuzluklara rağmen bu milletin güçlü olmasını istiyor.
Mevla’m bunu istiyor da biz bunu hak ediyor muyuz?
Bence etmiyoruz.
Bu zorlukları aşmış gelmiş bu millet TV ekranlarından ailenin temeline dinamit koyan dizilere esir olmuş,
Gündüz programlarında aile içi sapıklıkları izlemekte reyting rekorlarına imza atmış,
Ülkede onca değerli düşünür, bilim insanı, gazeteci varken BOP hizmetkarı ROK ailesinin Yunan diplomat yüzünden dağılması gündemine mahkum olmuş,
Daha sayayım mı?
Saymaktan utanıyorum inanın.
Yukarıda saydığım imkansızlıklar ile kurduğumuz devleti yıkmaya kimsenin gücü yetmemişti ama bugün en güçlü olduğumuz zamanlarda milletimizin maneviyatına bir bakarsak biz ruhsal işgali çoktan olmuşuz.
Sınırlar senin olsa ne olur, üstünde al bayrak dalgalansa ne olur sen artık sen değilsin.
Çürüyoruz, yıkılıyoruz, “piç “ bir toplum haline geliyoruz …
Ne demek istediğimi anlamanız için kıyamet mi kopması lazım.
Selçuk Düzgün