DÜNYA İMTİHANINDA;
-TAŞ DUVARLARI, TAŞ
MEDRESEYE ÇEVİRMİŞTİ.
-TAŞ MEDRESE DE “HUZUR LİMANI” İDİ…”YETİM-İ AKRAN” OLDUK.
Gönül pınarlarımdan;
-Gavurdağın Yiğidine...
-Can Selahattin Ağabeyime...
-Sevgili Arpacı Başkanıma…
Ahlak, karakter, şeref ve namus abidesi bir mümtaz şahsiyete binlerce selam, rahmet, mağfiret sana... Rabbim rahmet eyleye...Kabri pür-nur ola.
Dünya imtihanında taş duvarları medreseye çevirmişti ama kalbi taştan değil yakınen “şahitlik” ederim ki kalbi “merhamet” ile dopdoluydu.
Hayatta dünyanın merkezinde olmak önemli değil. Ülküdaşlarını seven ve kollayan insanların kalbinin merkezinde olmak önemlidir.
Ülkücü mücadelenin 1980 öncesine bazı çevreler tarafından Ülkücü Hareket’i “vurdulu kırdılı mücadele" denilmesi bizi ziyadesiyle müteessir etmekteydi.
-İnsanlar vardır, tarihe yön verirler.
-İnsanlar vardır, tarihin önünde giderler.
-İnsanlar vardır, yaşarlarken de ölürlerken de tarih yazarlar.
12 Eylül öncesinin ülküdaşlarımız ve rahmetli Selahaddin ARPACI Başkanımız işte böyle güzel insanlardandı.
-Yolu bir şekilde Ulucanlar’a düşen herkes üzerinde hakkı vardı...
-Bir dava adamı şuuruyla size elinden geldiğinin ötesinde yardımcı olur, taş duvarlar arasında sahip çıkardı.
1978-Bir kış günü…Dil-Tarih’li ülküdaşlarımla Ulucanlar/2.Koğuşa geleli bir hafta olmuştu.
Bana yattığı ranzanın yanında; “-Bak Ali’m... Seni yönetime Ankara Ocağı yöneticisi olarak almıyorum...
-Ben seni yönetime hatta yardımcılığıma;
-Tatlı dilin, güler yüzün ve koğuştaki arkadaşlarla sevgi ve saygıya dayanan davranışların sebebiyle alıyorum” deyişi hala kulaklarımda.
Gönlümün Şeyh Edâbalisi Gavurdağlı babama yine hak verdim. Rahmetli babam derdi ki;
“-El adamı uzaktan bakar;
İnce ince tartar oğlum.”
Arpacı Başkanımın arkasında öğle ve ikindi “safta” durmamız hala dün gibi…
Koğuş avlusundaki o meşhur namaz fotoğrafı Milliyet Gazetesinden Ulucanlar’a röportaja gelen iki gazeteciden biri olan Emin Çölaşan (diğeri Sedat Ergin) tarafından habersiz çekilmişti. (1978)
Ankara/Ulucanlar'da güzel insan, başkanımız Selahattin Arpacı'nın imamlığında "vakit namazlarını" kılarken ancak Cuma namazını cami olmayınca kılamıyorduk.
Gönüldaşlarımın tatlı dilleri, güleryüzleri ve sevgi-saygıya dayanan samimiyetleri sayesinde Ulucanlar; TAŞMEDRESEYE dönüşmüştü. Ama cuma günleri taşmedrese, ZİNDAN oluyordu.
Koğuşa çekilip, tavanı seyrederken pencerenin kenarına konan kuşa imrenip ;
“Keşke şu kuşun yerinde ben olsamda HACIBAYRAM'DA yine Başbuğumun arkasında arkadaşlarımla Cuma namazını kılsaydım" diye düşünürken…
Arpacı başkanımın;
“-Ali’m gel yeni biten tablomu sana göstereyim" sözüyle kendime gelip, yönetimde bereber olduğumuz rahmetli şehidimiz Ali Bülent Orkan ve Davut Haskırış ağabey ile tabloları seyredip,“Başkanım bu tablo HASRET-TÖRE ve GENÇ ARKADAŞ’da yayınlanır.”
Gerçekten başkanımızın tabloları Ülkücü Hareketin tanınan dergilerinde yıllarca yayınlanmıştır.
İçerden çıktıktan sonra Konya/Meram Bağları’nda ailecek bir Cuma günü misafir ettiğimde Ulucanlar’daki bu durumdan bahsettiğimde her ikimizde derinlere dalıp gittik.
Vefatından iki gün önce moral olsun diye telefonda birlikte yaşanmış yılların samimiyetiyle ona takıldım;
“-BAŞKANIM, CAN AĞABEYİM,
ÖNÜMÜZDEKİ SENE TÜRKİYE OKÇULUK FEDERASYONU BAŞKANLIK SEÇİMİNDE ADAYMIŞSIN” dedim…
Biraz güldü...
“-Can Ali’m dermanım yok, Allah senden razı olsun beni güldürdün” deyince içim cızz etti…Telefonu kapayınca birkaç dakika etkisinde kaldım..
Sabah namazında Sevgili Ruhi Ersoy Hoca’mızdan kara haberi almıştım..
Son iki yıldır dava büyüklerimiz, gönüldaşlarımız bir bir ebediyete irtihâl ediyorlar.
Yıllar öncesini hatırlıyorumda…
Günlük yazdığı gazetedeki arkadaşları rahmetli Ahmet Arvasi ve Ayhan Songar Hocalarımız arka arkaya vefat edince Ahmet Kabaklı Hoca yazdığı makalesinin başlığını; “YETİM-İ AKRAN OLDUK” yazmıştı.
Kişiliğimizin oluşmasında önemli kilometre taşlarından biri olan rahmetli Dündar TAŞER büyüğümüzün dediği gibi;
“Ülkücülerin kanaatları sağlam, imanları bütün, fikirleri berraktır. Serttirler ama odun gibi değil elmas gibi pırıl pırıl.”
Sevdamız Ülkü Ocakları ve Taş Medrese tarihinde gezmek şiir içinde seyahat gibidir.
Güzel bir Erzurum türküsünde Mükerrem Kemertaş der ki;
“Dün gece yar hanesinde,
yastığım bir taş idi,
Altım çamur,üstüm yağmur,
Ama gönlüm yine de hoş idi.”
Biliriz ki…
Onca çileye rağmen Taş Medreseli ülküdaşlarımız birlikte oldukları zaman;
-Yastıkları taş…
-Üstler yağmur…
-Altları çamur dahi olsa…
Bulundukları ruh-i zemin “GÜLİSTANDIR.”
-TAŞ MEDRESELİLER…
Rıza-yı bâri için mapushanelerde çile dergahlarında derviş sabrıyla yoğrulup yüksek bir iman ve derin tevekkül gösterenlerdir...
-TAŞ MEDRESELİLER…
İdam sehpalarına dimdik yürüyecek kadar korkusuz, cellatlarından helallik dileyecek kadar merhamet sahibi adamlardır..
-TAŞ MEDRESELİLER…
Hala “şühedalı ve dualı bu kutlu davama ben daha olumlu neler katarım" derdindeler..
Biliyoruz ki...unutmak;
tükenmektir.
Biliyoruz ki...
“Ahde vefasızlık, aynı zamanda imansızlıktır.”
Deriz ki;
Peygamber miraca çıktı;
ÜMMETLE döndü,
Yunus buğday için gitti;
HİMMETLE döndü,
Elbet bütün insanlar gitti bir yerlere,
Kimi eliboş, kimi CENNETLE döndü.
12 EYLÜL ÖNCESİNDE GENÇKEN YAŞLANMIŞTIK… Civan ülküdaşlarımızı kara toprağa vermekten.!
Şimdi çilekeş Taş Medreseli ülküdaşlarımızın bedenleri bir bir “gül bahçesine” girercesine vatan toprağına.
“İnandığı davayı yaşamanın yeri ve zamanı yoktur.” diyerek taş duvarları Taş Medreseye çeviren 12 Eylül öncesinden başlayarak uzun yıllar cezaevinde kalan ve işkencelere maruz kalan Taş Medreseli ülkücülerin ve ülkücü hareketin simge isimlerinden olan Taş Medreseli avukat ülkücü merhum Selahattin Arpacı başkanımızın/ ağabeyimizin vefatının yıl dönümünde rahmetle anıyoruz.
Sözleri Yahya Kemal’e ait…
Bestekâr Selâhattin Pınar’ın Bayâti makamında Türk Sanat Müziğinde bir güzel şarkı da söylenir ki;
“Kalbim yine üzgün seni andım da derinden,
Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden.”
Ülkücü şehitlerimize, kendisine ve Türk İslam Ülküsüne gönül vermiş ahirete intikal etmiş gönüldaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum.
Ruhu şad, mekanı cennet olsun inşallah. “SEVDA” derecesinde sevdiği; DEVLETİMİZ ve MİLLETİMİZ VAR OLSUN.
SÖZÜN ÖZÜ….1970'lerdeki ülküdaşlarımın mücadelesi bir kahramanlık destanıdır. O yıllarda ülkücü mücadelede yer almış olanların hepsi birer kahramandır.
1970'li yıllarda o şanlı mücadelenin içinde yer almış olmaktan her zaman gurur duydum.
Bu durum benim en şerefli mirasımdır.
Çok şükür ki…Türkiye’nin siyasi ve sosyal tarihinin en önemli (1975-80) dönemlerinden birisine tanık olmuşuz...
Çok şükür ki…Anadolu’muzun, karayağız ve civanmert Türk Milletinin güzel gençleriyle aynı dönemi yaşamışız.
O YILLARIN…HAYALİ, DOSTLUĞU, YAŞANMIŞLIĞI VE ÜLKÜDAŞLIĞI CİHAN DEĞER.
Dava ve ülkü arkadaşlarımıza karşı bitmeyecek bir vefamız, eksilmeyecek bir muhabbetimiz vardır…Her vakit duamız odur ki;
Hak etmeyeni sevdirme bize Yarabbi.
Öyle yapmacık sevgiler, göstermelik saygılar pek tutmaz Ülkü Ocaklının yüreğinde…Ülkücü sevdimi “yürekten” sever….Yürek başka birşey…
Popüler kültürün dayatmalarını pek göremezsiniz BOZKURT Yüreklerde.
Ülkü Ocakları…Mazinin iftihar edilecek övüncünü atiye taşıyan kutlu bir kervanı menzile ulaştırmaya ant içmiş vatan evlatlarının ilk göz ağrısı, ilk sevdası, ilk mekanıdır.
Meram Bağları’ndan;
SEVGİLER