Yeni Anayasa hazırlıklarında varılmak istenen nokta neresi?
Niyet falan okumayacağız elbette. Ama güncelde sık kullanılan "puzılları birleştirme" metoduna başvuracağız.
Kesimlerle tasnif edilmiş güzel ülkemizde her kesim yeni Anayasadan kendi lehlerine bir şeyler beklemektedir.
PKK hainlerinin temsil ettiği kesim, ilk dört maddenin ilgasını, olmuyorsa Giriş Metninin kaldırılmasını veya kaldırılmayacaksa da anayasal teminatı olan 176.maddenin yok edilmesini; vatandaşlık ve Türk tanımına gönderme yapan 66. maddesiyle eğitim dilini düzenleyen 42.maddesinin iğdiş edilmesini; bu suretle "ana dilde eğitim hakkı" tanıyan bir ifadenin anayasaya konulmasını bekleyip, talep etmektedirler.
Aramızda bulunan ve derinlemesine düşünmeyen küt beyinliler için "ana dilde eğitim" masum ve makbul karşılanmaktadır.
Öyle ki şimdilerde kamuoyu oluşturmak için "Canım eğitimi yabancı dille yapan okullar yok mu, ne olur eğitimi kürtçe yapsak?" diye kıyaslarla böyle bir hakkı(!) meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Bir ülkedeki yabancı dil öğretimi ile bir bölünme statüsü olan ana dilde eğitimi aynı kefeye koyuyorlar.
Eğer toplumda anlamlı bir tepkiyle karşılaşılmazsa bu "ana dilde eğitim" meselesi önümüzdeki günlerde pamuklara, ipeklere sarılarak önümüze konulacaktır. Yahut da tepkilerden yıldıkları için "Nereden çıktı bu, bizim böyle bir niyetimiz falan yok" denilecektir. Dediğim gibi bunu kamuoyu direnci belirleyecektir.
Ana dilde eğitim hakkı verilirse ne olur?
Eğer bu hak tanımlanan belli bir bölge için sağlanırsa, o bölge resmi yollardan fiilen(de facto olarak) bölünmüş olur. Yok eğer bu hak bütün ülkeye teşmil edilirse o zaman da fiilen çok dilli, egemenlik haklarını bölüşmüş bir devletimiz olur.
Görüyorsunuz değil mi masum gibi görünen bir edinimin başımıza öreceği çorabı?
Ana dilde eğitim hakkı tanıdığınızda, milletlerarası toplumca kabul edilen ve her ülkeyi bağlayan “Koruma Sorumluluğu Kanunu”nun şemsiyesi, diyelim ki "kürtçe eğitim" bölgesinde yaşayanların "özerklik talebi" hakkını da kapsamına almış olur. Her hangi bir kişinin BM'ye başvurması bile bu talebin gündeme alınmasını sağlar.
Onun için "demokratik, kucaklayıcı, kapsayıcı" gibi ucu bucağı belirsiz, muğlak sıfatlarla tanımlanmaya çalışılan muhayyel bir anayasayla istikbalimize kurulacak tuzakları hiç aklımızdan çıkarmayalım; uyanık olalım.
Belli ki Büyük Atatürk'ün Gençliğe Hitabesindeki gönderme yaptığı asil gerçekliğe muhtaç olacağımız günler de yaklaşıyor.
Bütün dünya bilsin:
TÜRKİYE KAYITSIZ ŞARTSIZ TÜRK YURDUDUR. SUR BORUSU ÜFLENENE KADAR DA ÖYLE KALACAKTIR.
9 Haziran 2025
Halil Kaya