Mesut ŞEKERLİ


Zorlu yolda MHP ile yürümek

Çünkü; siyaseten MHP'li olmak başka, fikren MHP'yi anlamak başka, zorlu yolda MHP ile yürümek başka, saldırılara karşı MHP'nin yanında yanında durmak başka, alay ve aşağılamalara karşı MHP'ye siper olmak başkadır.


"Milliyetçi Hareket Partisi'ni Anlamak zordur. Anlatmak daha zordur. Yorumlamak ise neredeyse imkânsızdır"

Devlet Bahçeli yıllar önce katıldığı bir televizyon programında böyle söylemişti.

Peki MHP'yi anlamak ve anlatmak neden bu kadar zordu? Ya da kimler için zordu?

Devlet Bahçeli'nin siyasi tarihi boyunca kendisine düstur edindiği bir dava sloganı vardır;

"Önce Ülkem ve Milletim, Sonra Partim ve Ben"

Devletini, vatanını, milletini, bayrağını seven her yurttaş Devlet Bahçeli'nin bu dava sloganına kalıp olarak bakınca güzel ve anlamlı buluyor. Peki anlamlı bulmak yeterli oluyor mu? İş fedakârlık yapmaya, mücadele etmeye, algı oyunlarına karşı bilinçlenmeye, Devlet Bahçeli'nin hangi dönemde, hangi hamleyi, ne için yaptığını sakın kafayla düşünüp dikkatli analiz yapmaya gelince, o sloganı seven yurttaşların çoğu nereye kayboluyor? Siz o sloganı domates satan pazarcının ticaret sloganı mı sandınız? Hani icraat?

 

 

Sadece normal vatandaşların değil, MHP'nin içinde görev alanların bile bir kısmı o dava sloganının derinliğini ve önemini hâlâ kavrayamamış. Bundan dolayı MHP'ye karşı her saldırı yapıldığında, rüzgâra yenik düşen zayıf yaprak misali ağaçtan kopup sağa sola savrulan MHP'liler olmuştur.

Çünkü; siyaseten MHP'li olmak başka, fikren MHP'yi anlamak başka, zorlu yolda MHP ile yürümek başka, saldırılara karşı MHP'nin yanında yanında durmak başka, alay ve aşağılamalara karşı MHP'ye siper olmak başkadır. Bunların her biri daha fazla cesaret, sabır, mücadele, bilgi, düşünce, analiz ve güven gerektirir.

Bunların ağırlığını ve önemini idrak edemeyenler her adımda biraz daha zayıflar, sonra da pes edip kaçarlar. Bazıları daha kötüsünü de yapar. Çiçekli yolu dikenli yola tercih eden bazı çakma milliyetçiler, bir süre sonra dünyalık menfaat için önce karakterini, sonra davasını, sonra da ahiretini satar. Tabi ki herkes kendi yolunu seçmekte özgürdür. Ama bu hataların bedeli topyekün ödenir. İşte orada ne yazık ki her koyun kendi bacağından asılmıyor.

Devlet Bahçeli'nin siyasi hayatına baktığımızda;

* Yeri geldiğinde CHP'nin karşısında, yeri geldiğinde yanında durmuştur. 
* Yeri geldiğinde AKP'nin karşısında, yeri geldiğinde yanında durmuştur.
* Yeri geldiğinde CHP ile ittifak kurarak seçime girmiştir. Yeri geldiğinde CHP'nin altın tepside sunduğu başbakanlığı elinin tersiyle itmiştir.
* Yeri geldiğinde AKP ile ittifak kurarak seçime girmiştir. Yeri geldiğinde AKP'nin içindeki Fetöcülere savaş açmıştır.

Devlet Bahçeli o günün şartlarında, devletin ve milletin menfaatine olan duruş neyse o duruşu sergilemiştir. Hiçbir partinin ya da liderin makam ve saltanat teklifini davası ile takas etmemiştir. Bunun aksini iddia edenlerin ya hafızası sorunludur ya da omurgası yamuktur.

FETÖ Türkiye'deki siyasi partileri yönettiği zaman da, Türkiye'ye bomba yağdırdığı zaman da, ülkesi ve milleti için FETÖ'ye ilk kafa tutan, kavgalı olduğu partiyi bile devlet zarar görmesin diye cansiperhane koruyan, FETÖ'ye ve onun sahibi olan ABD'ye "hodri meydan! Biz buradayız ve hükümetimizin yanındayız" diyerek sığınaklara kaçan AKP'li yöneticileri bile utandırmış, Türk siyasetine liderlik ve ilkeli siyasi duruş dersi vermiştir.

Bugün hâlâ birçok kişi Devlet Bahçeli'yi eleştirerek diyor ki:

"Devlet Bahçeli düne kadar ağır sözler söylediği Tayyip Erdoğan ve AKP ile bugün nasıl yan yana gelir? Düne kadar AKP, CHP ve DEM'in Abdullah Öcalan'a sıcak tavır sergilemesine tepki gösteren Devlet Bahçeli, bugün neden Öcalan'a bizzat kendisi çağrı yaptı? Neden İmralı ile görüşme trafiğini bu kez kendisi başlattı?"

Devlet Bahçeli ne CHP'nin "Atatürkçü" maskesine ne de AKP'nin "Ümmetçi" maskesine asla aldanmamıştır. İki partinin de gerçekte neyin peşinde olduğunu, hatta zaman zaman perde arkasında birleşip MHP'ye karşı gizli plânlar yaptıklarını da çok iyi bilir.

Devlet Bahçeli dünkü çocuk değildir! Ona dil uzatan siyasetçi, tarihçi, yazar, gazeteci tayfası çelik çomak oynarken, Devlet Bahçeli bu vatan için Ülkücü gençler yetiştiriyordu. Devlet Bahçeli tabi ki eleştirilir. O da nihayetinde etten kemikten bir insandır, hata yapabilir. Ancak eleştirmek için önce konunun doğrusunu iyi bilmek gerekir ki, eleştiren kişi "böyle olması daha doğru olur" diyerek tezini ortaya sürebilmelidir. Yoksa lâf olsun torba dolsun diye eleştiri yapılmaz. Kıraathane dedikodusuyla memleket meselesi tartışılmaz!

Gelelim yukarıdaki eleştiri sorularına!

Devlet Bahçeli düne kadar ağır sözler söylediği Tayyip Erdoğan ve AKP ile neden yan yana geldi?

Cumhur İttifakı fiilen ne zaman kuruldu? 15 Temmuz 2016 gecesi. Resmen ne zaman kuruldu? 2018'de. Kim kurdu? Devlet Bahçeli. Neden kurdu? Devleti ele geçirmeye çalışan iç ve dış düşmanlara karşı hükümete destek, hatta siper olmak için. Sevelim ya da sevmeyelim, o dönem hükümette AKP vardı. Mesele vatansa, mecbur yanında olacaktı. Devlet Bahçeli 15 Temmuz gecesi tüm siyasi kavgaları bir yana bırakıp "Önce Ülkem ve Milletim" dedi.

Eğer Devlet Bahçeli 15 Temmuz gecesi hükümetin yanında olmasaydı, bugün "MHP niye AKP'nin yanında?" diyenler o gün ne diyecekti?

“MHP darbe girişiminde hükümeti neden yalnız bıraktı?” "Önce Ülkem ve Milletim" diyen Devlet Bahçeli neden sözünü tutmadı? Hani "kavga ederiz ama vatan konusu olduğunda birleşiriz" diyordu?" diyeceklerdi. 

Evet, aynen böyle söyleyeceklerdi.

Nereden biliyoruz? Böyle yanar döner tepkileri çok gördük de oradan biliyoruz. Lâfa gelince Devlet Bahçeli'ye vatanseverlik satarlar, icraate gelince vatan düşmanlarının ağzıyla konuşurlar.

Geçelim diğer soruya!
Düne kadar AKP, CHP ve DEM'in Abdullah Öcalan'a sıcak tavır sergilemesine tepki gösteren Devlet Bahçeli, bugün neden Öcalan'a bizzat kendisi çağrı yaptı? Neden İmralı ile görüşme trafiğini bu kez kendisi başlattı?

AKP, CHP ve DEM hiçbir zaman terörü gerçekten bitirmek istemedi. Aksine bu üç parti yıllarca PKK'nın daha çok güçlenmesini sağladı. Bunu yaparken bir yandan da sistematik bir şekilde sürekli MHP'ye saldırdılar. Hatta bu üç parti MHP için "terörden beslenen parti" diyerek aynı saldırı dilini kullanıyordu. Üçünün de aynı ağızla konuşması ne kadar garipti değil mi? Ama çoğu kişi bunu farketmedi bile.

Devlet Bahçeli bir gün kritik bir çıkışla teröristbaşı Öcalan'a "PKK'yı lâğvet" diyerek çağrı yaptı. Hatta "gelip DEM Parti'nin grubunda konuşma yap" dedi. Hakikaten çok kritik bir çıkış değil mi? Kimse bunu beklemiyordu. Hele ki DEM Parti. Herkes afalladı ve günlerce kendine gelemedi.

Devlet Bahçeli bilmiyor mu Öcalan'ın cezaevinden çıkmak istemediğini? Siz olsanız çıkar mıydınız? Çıksaydınız sizi milyonlarca insanın elinden kim koruyacaktı? Elbet bir gün birisi bir yolunu bulup kafanıza sıkardı. Yurt dışına gönderilme ihtimaliniz zaten yok. Gelmişsiniz 76 yaşına, eski enerjisiniz de yok. Siz olsanız içerde mi kalırsınız, yoksa birisi avlasın diye keklik gibi dışarı mı çıkarsınız? 

Devlet Bahçeli kime, neyi, ne için söylediğini gayet iyi biliyor. O altından kalkamayacağı hiçbir projeyi ortaya atmaz.

Devlet Bahçeli Öcalan'a çağrı yaptıktan sonra ne oldu? Bakın burası çok ilginçtir! PKK'nın lideri çağrıya olumlu yanıt verdi. AKP, CHP ve DEM çağrıyı sabote etmeye başladı. Allah Allah. Bu nasıl iştir! Bu üç parti de düne kadar "terör bitsin" demiyor muydu? Üçü de MHP için "terörden beslenen parti" demiyor muydu? Terörü bitirmeyi bırakın, Devlet Bahçeli direkt PKK'nın lideri tarafından "PKK feshedilsin" diye örgütüne emir yollattı. Bu başarı takdir edilmez mi? Hani MHP terörden beslenen bir partiydi? Bu üç parti niye şimdi su kaynatmaya başladı? Niye bu başarılı projeyi baltalamak için sinsi girişimlere başladılar? Demek ki neymiş! Terörden beslenen parti aslında bu üç partinin kendileriymiş. Biz anlatsak kimseyi inandıramazdık. Şimdi kendileri bunu itiraf etmiş oldular.

Birçok kişi şunu da soruyor;
"Devlet Bahçeli madem terörü bitirmek istiyordu, o zaman AKP'nin daha önce başlattığı çözüm sürecine neden karşı çıktı?"

Aslında bu soruyu soranların çoğu cevabını da çok iyi biliyorlar. Ancak bunu itiraf etmeye kibirleri izin vermiyor. Biz yine de birkaç cümle ile cevap verelim.

AKP'nin başlattığı süreç bölünme projesiydi. MHP'nin başlattığı süreç ise gerçekten terörü bitirme, hatta kökten yok etme projesidir.

AKP'nin başlattığı süreçte PKK'ya operasyon yapmak yasaklanmıştı. Bu yüzden her gün beşer, onar, yirmişer şehit verdik. MHP'nin başlattığı süreçte ise PKK'ya yapılan yurt içi ve yurt dışı operasyonlar hız kesmeden devam ediyor.

Şimdi düşünün ve samimi bir şekilde cevap verin! Terörün bitmesini gerçekten istiyorsanız;

Hangi süreci desteklerdiniz?
Kimin başlattığı projeye gönülden teşekkür ederdiniz?

Mustafa Kemal Paşa düşmana karşı hazırlık yaparken ne bitkin olan ordumuz ne de yoksul olan milletimiz hiç zorluk çıkarmamıştı. Kimler zorluk çıkarmıştı? Siyasetçiler, gazeteciler ve dinci örgütler. Paşa'yı en çok yoran bunlarla mücadele etmekti. Düşmanı bile daha kolay yenmişti düşünün artık.

Peki Milli Mücadele kazanıldıktan sonra Mustafa Kemal Paşa'yı en çok kimler yormuştu? Meclisteki mebuslar. Üstelik hemen hepsi aynı partiden olmasına rağmen! Dinleyenlerin çoğu onu anlamıyordu. Yapmak istediği başarılı hamleler sürekli meclise takılıyordu. Yeri geldi en yakın arkadaşları bile ona sırtını dönüp gitti. Ama Mustafa Kemal Paşa yine de mücadelesinden vazgeçmedi. Çünkü o gücünü meclisten değil, Türk Milletinden alıyordu.

Mustafa Kemal olmak kolaydır, 
Ama Atatürk olmak kolay değildir!
Dava adamı olmak kolaydır, 
Ama davayı omuzlamak kolay değildir!

Devlet Bahçeli'yi eleştirebilirsiniz. Ancak iftira atarken, aşağılarken, dalga geçerken, hele hele onun davasına olan sadakatine dil uzatırken size tavsiyem, önce elinizi vicdanınıza koyun, sonra da aynaya bakarak "ben hangi taraftayım?" diye samimi olarak kendinize sorun!

Vicdanınız mutlaka size doğru cevabı verecektir. İnşallah vicdanınızdan gelen o doğru cevap dilinize de yansır.

YAZARLAR