BUGÜN 24 ARALIK…
YAVRU VATANDA “KANLI NOEL”

Yavru Vatan Kıbrıs’ı Yunan Adası yapmak için harekete geçen rum çeteler Türk evlerine 24 Aralık akşamında baskınlar düzenlerler.
24 Aralık gecesinde silah sesleri duyulunca anne Mürüvvet Hanım çocuklarla banyoya saklanıyor,
Kapı taranıyor, içeri giriliyor ve
“-TAKSİM İSTERSİNİZ HAA!” gibi ağızları kuduz salyalı bağrışmalarla rastgele ateş açıyorlar gelen Rum çeteler!
Kıbrıs'daki Türk alayında görevli Tabip Binbaşı Nihat İlhan'ın evi basıldı. Eşi Münevver, çocukları 6 yaşındaki İhsan Murat, 4 yaşındaki Kutsi ve daha yaşını doldurmamış 10 aylık Hakan banyo küvetinde katledildi.
Rahmetle saygıyla minnetle anıyorum.
Baba Tabip Binbaşı Nihat İlhan, o gece neler olduğunu Türk Büyükelçiliği’nde öğreniyor.
Ancak elçilik binasına gelene kadar umudunu koruyor.
Olay 24'ünde oluyor. Akşam saat 9 sularında... Bir çoban arkadaşına ertesi gün soruyor. 'Eve ekmek ve süt götürmeyi ihmal etmiyorsun değil mi?' diye. Çoban ağlıyor:
“-ONLAR ALLAH’INA KAVUŞTU BİNBAŞIM” diyor çoban.
İnanmak istemiyor. Çünkü orası güvenli bölge. Şehrin içi, yan tarafta hemen rum komşular da söz konusu. Eve gitmek istiyor.
Komutan diyor ki:
“-Söz ver, beraber eve gideceğiz,
oradan elçiliğe gideceğiz ama eve
girmeyeceksin.”
Evin önüne geliyor, evin kapısını taramış, kurşun izleri olduğunu görüyor. Ardından elçiliğe gidiyor. Tabii bu sırada hep aklında sorular var.
Elazığ’lı Gakgoş baba tabib binbaşı Nihat İlhan ailesini kaybettiğini öğrendiğindeki dirayeti;
"-BÜYÜKELÇİM…VATAN SAĞOLSUN, ALLAH’A ŞÜKÜR”
Tabii, biraz beklenmedik bir ifade aslında. 'Hem eşiniz Mürüvvet Hanım, hem üç evladınız şehit oldu' diye bir kez daha tekrarlamışlar….
“-ÇOK ŞÜKÜR;
-Ya bunları kaçırsalardı?
-Ya çocuklarımı dağda bayırda kötü işlerde kullansalardı?
-Ya çocuklarımı Rum militanı gibi yetiştirselerdi?
-Çok şükür Allah'ına kavuştular' diye sözünü tamamlamış."
Katliamın gerçekleştiği ev "Barbarlık Müzesi" oldu…Kıbrıs Türklerine o dönemde yapılan eziyetlerin en büyük simgelerinden birisi BARBARLIK MÜZESİ.
"Barbarlık Müzesi, Kıbrıs'ın en merkezi yerinde. Şimdi ‘Mürüvvet İlhan’ adını alan sokağın hemen içerisinde yer alıyor.
Bina hala aynı renk ve şeklinde duruyor. Sağolsun TİKA çok güzel bir restorasyon yaptı.
Günlerce süren olaylarda yüzlerce Türk evladı öldürülürdü, binlercesi evlerini terk etmek zorunda kaldı.
Ne zaman Noel gelse ve ne zaman Noel dense…Sen gelirsin aklıma, Kanlı Noel!
Noel Baba’nın(!) hediyeleri değil,
Süslü, ışıklı çamlar değil, Işıl, ışıl yanan bulvarlar değil, Kanlı Noel. Kanlı, vahşî, zâlim bir el..
Evet, her Noel’de…On aylık HAKAN gelir aklıma, ve küçücük abileri ve kendini yavrularına siper etmiş gencecik anneleri..
Banyo küvetinin içinde,birbirlerine kenetlenmiş biçimde…Kan-revân içinde…İşte bu yüzden sevmiyorum noelleri…
Üç gündür yoktu babaları, beklerdi hastaları…Tabip binbaşı NİHAT İLHAN…
O gece, o Kanlı Noel’de, yoktu evde...
Hastalarını Türk-Rum demeden muayene ederdi. Nerden bilecekti, nerden!?
Bir Noel günü Ocağının söndürüleceğini…Nerden?!!
Öyle ya, bu gece hıristiyanlar için kutsaldı, Noel’di…Onların inancına göre;
“Allah’ın oğlu İsa Mesih bu gece,
Dünyayı teşrîf etmişti..”
-Ey Meryem oğlu İsa Nebî!
-Ey Allah’ın sevgili peygamberi!
-Senin doğduğuna inandıkları bir gece seni anmak yerine, öldürdüler bir anneyi ve üç sabiyi…
Hayat akıp giderken…Payına yaşamak yükü düşen babaları, bağrına taş bastı! İçine attı acıları…
Yedi yıl sonra evlendi...Kanlı Noel şehîdi üç oğlunun yerine, Allah iki oğul daha verdi.
Çok yaşadı Nihat İlhan Paşa. Mesleğinde yükseldi, Emekli olduğunda Tuğgeneraldi.
Anıttepe’deki evinin bahçesine,
dört çam fidanı dikmişti…Kendi elleriyle diktiği;
-Mürüvvet,
-Hakan,
-Murat,
-Ve Kutsî.
Adını verdi çamlara…
Nihâyet ecel geldi…Oldu emr-i Hakk vâki…Dünyâsını değişti. Yaş dersen doksan iki..
Acı âbidesi baba…Kanlı Noel’de elinden alınan Evlâd-ü ıyâline, elli üç yıl sonra kavuştu.
Vasiyeti yerine getirildi;
Canlarının yanında,Elazığ’da toprağa verildi. Artık huzur bulmuştu...
Allah rahmet eylesin..Cenab-ı Allah
rahmetiyle, merhametiyle muamele
etsin, kabirleri nur, ruhları şad,
mekanları cennet olsun inşallah.
Uğrunda Can verdikleri Ulu Türk Devleti ve Aziz Milleti ebed müddet olsun inşallah.
İnancımız o ki:
Aziz şehitlerimizin Nezd-i İlahi’de Makamları Âli’dir. Ruhları şad olsun.
Dün de, bugün de, yarın da Kıbrıs Türk’tür, Türk kalacaktır.Tarihin akış istikametinin hilafına kürek çekmek boşuna bir emektir.
Güvence, Kıbrıs Türklüğünün geleceğine sahip çıkma azmi, eşsiz dirayeti, kabına sığmayan vatan sevgisi, siyasi iradesinin de milli niteliğidir.
Kıbrıs’ta “iki ayrı devlet” varlığı artık herkesçe kabul edilmelidir.
Ok yaydan çıkmış, artık geriye dönüş yolu kapanmıştır.
Tarihi gerçekler gösteriyor ki;
-Kıbrıs’ı biz Türkler Venediklilerden aldık.
-Kıbrıs 1571'den beri bizimdir.
-Bu güzel ada hiç bir zaman Yunan toprağı olmamıştır.
İngilizler 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşından sonra adaya binlerce Rumu Adalar’dan ve Mora’dan gemilerle getirip yerleştirmiştir.
Aynı İngilizlerin Filistine Yahudi göçü gibi…Aynı Rus’un İran’daki ve Doğu Anadolu’daki onbinlerce Ermeniyi türkülere konu olan güzel Türk şehri Revan’a yerleştirdiği gibi.
KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ;
-Köklü bir ailenin nazlı çocuğu..
-Türk dünyasının nadide ülkesi.
-Rauf Denktaş büyüğümüz gibi duygusal ince ruhlu insanların yoğun olduğu coğrafi bir vatandır.
Rahmetli Dündar Taşer büyüğümüzün dediği gibi:
“Atalarımız Çağrı Bey ve oğlu Sultan Alparslan çadırlarını sırtlanların yolu üzerine kurmuşlardır.”
Bazı gaflet ve dalalet içerisinde olanların “alay” etmesine rağmen bir tarih öğretmeni olarak biliriz ki bu mübarek bereketli Anadolu ve Kıbrıs toprakların her dönem BEKA SORUNU olmuştur.
Nasıl bir fıtrattır bizimkisi bilmem ki…
-Vatana ve yavru vatana kem göz değince göz doluyor, yumruk sıkılıyor, kılıç kınında kıpırdıyor,
-Bu asil kan damarlarda ayrı bir deli akıyor.
Altay’dan Tuna’ya koca bir yükü sırtlamış bir milletin evladı olarak deriz ki;
-Girne demek Mersin demektir, -Beşparmak Dağları demek bizim Gavurdağı veya çocukluğumun geçtiği Tekir yaylası demektir.
Karada Anadolu, denizden yavru vatan şirin Kıbrıs’ın coğrafi konumu aynı zamanda “sırtlanların yolu” üzeridir.!
Bu yüzden her yönüyle güçlü kuvvetli ve birlik beraberlik içinde olunmalı ki Anadolu ve Kıbrıs’daki Haçlı İngiliz ve Rum/Yunan vahşetini bir daha torunlarımız yaşamasın!
Çünkü Malazgirt’ten beri bin yıldır Haçlı uyumuyor ve İstanbul’un fethini, Ayasofya’nın camiye dönüşmesini unutmuyor!
“Olimpos Dağı’nın çocukları,
Hira Dağı’nın çocuklarını asla kabullenmeyecektir..!” demiş Cemil MERİÇ..Ama Tanrı Dağı’ndan gelip, Hira Dağı’nda filizlenen RAHMETE gönül veren Asil Türk Milleti zulme boyun eğmemiştir.
Kıbrıs davasının yol başçıları olan Merhum Dr.Fazıl Küçük’ü Merhum Rauf Denktaş’ı, Beşparmak Dağları’na kanlarını döken aziz şehitlerimizi, ebediyete irtihal eden mücahitlerimizi rahmetle, minnetle anıyorum.
Nezd-i İlâhide makamları âli olsun inşallah…
Ek bilgi:
Salgından dolayı ekranlardan âşina olduğumuz Gazi Ünv.Tıp Gakültesi eski Dekanı Prof Dr. Mustafa Necmi İlhan, merhum Nihat İlhan'ın ikinci eşinden oğludur. Pandemi döneminde Bilim Kurulu'nun değerli hekimlerinden olan hocamıza hayırlı, uzun ömürler dilerim..
Meram Bağları’ndan;
SEVGİLER🌹🇹🇷🌹
24 Aralık 2025
Taş Medreseli
Tarih Öğretmeni
Ali KUZENCİK