Gönül… Öyle bir sır kapısıdır ki kırıldığında ne anahtar işler ne kilit. Bir kere dağılmışsa, toplamak kolay değil. Hani derler ya, “Ateş düştüğü yeri yakar,” gönül kırıldığında da o yangın sessiz sessiz içten başlar. Ne suyla söner, ne sözle diner. Bu yüzden büyükler boşuna dememiş, “Gönül yapmak, Kâbe yapmak gibidir.”
Bugün varız, yarın yokuz. Hayat dediğin, iki nefes arası bir yolculuk. Bazen uzun, bazen kısa ama her hâlükârda sonu belli. O yüzden birine “Hakkını helal et” diyebilmek en güzel vedadır aslında. Çünkü kim bilir, belki o kelimeyle yükünü hafifletirsin, belki de karşındakinin yüreğinde yıllardır saklı duran sızıya merhem olursun.
İnsanoğlu kusurlu. Hatasız dost arayan, dostsuz kalır. Kimse mükemmel değil; biz de değiliz. Bir gün biz kırarız, bir gün bizi kırarlar. Ama önemli olan, o kırığın üstüne sevgiyle bir yamayı vurabilmek. Affetmek, iç huzurun kapısıdır. “Af edeni Allah affeder” derdi rahmetli dedem, kahve fincanını yudumlarken.
Hayat güzelliklerle huzur bulur. Bir tebessüm, bir gönül alma, bir “kusura bakma” sözü, bazen dağ gibi küskünlükleri eritir. Gün gelir, o küçük söz koca bir sevdayı yeniden yeşertir. Unutmamalı; kalp dediğin narin bir çiçek gibidir. Fazla bastın mı solar, fazla sustun mu kurur.
Gönül kırmak kolay, tamir etmek zor. Ama gönül almak, insanı insan eder. Bu dünyada ne para, ne makam, ne de şöhret bir gönül kadar kıymetli değildir. Çünkü gönül kırılınca, dünya sessizleşir; gönül yapılınca, hayat güzelleşir.
O yüzden gelin dostlar, kırmayalım, kırılmayalım. Hatasıyla, kusuruyla sevelim birbirimizi. Çünkü her dostluk, bir gün “Hakkını helal et” denecek kadar kıymetlidir. Ve o helalliği verebilen gönül, işte en güzeli odur.
Hakkınızı helal edin.
Şakir DENİZ