Ülkemiz yarı kurak bir ülke ve iklim değişikliğiyle birlikte, yağışlar düzensizleşiyor, kurak dönemler uzuyor, yeraltı suları hızla tükeniyor.
Bu durum tarımı, enerji üretimini ve şehirlerimizin su güvenliğini doğrudan tehdit ediyor.
Buradaki risk: Su kıtlığının iç siyasi ve ekonomik baskı yaratmasıdır.
Sınır aşan sular (Fırat–Dicle başta olmak üzere) Türkiye, Orta Doğu’nun en kritik nehirlerinin kaynak ülkesidir.

Fırat ve Dicle → Suriye ve Irak, Aras ve Kura → Kafkasya, Meriç → Yunanistan ve Bulgaristan akan nehirlerimiz üzerinden; barajlar ve su projeleri nedeniyle “su silahı” suçlamaları, bölgesel istikrarsızlıkta Türkiye’nin hedef haline gelmesi, su paylaşımının diplomatik krizlere dönüşmesi tehditleri ile karşı karşıya kalabilir.
Nüfus artışı, kentleşme ve göç hızlı şehirleşme su talebini artırıyor. Büyük şehirlerimiz (İstanbul, Ankara, İzmir, Konya gibi) su stresi altındadır. Göç (özellikle iklim ve savaş kaynaklı) su altyapısı üzerindeki baskıyı artırıyor.
Bu durumda yerel ölçekte su krizlerinin toplumsal huzursuzluğa dönüşmesine yol açabilir.
Tarımda verimsiz su kullanımı ki; Türkiye’de suyun yaklaşık %70’ten fazlası tarımda kullanılıyor. Salma sulama gibi verimsiz yöntemler hâlâ yaygın. Suya dayalı ürün desenleri (çok su isteyen ürünler) yanlış bölgelerde yetiştiriliyor. Karşılaştığımız risk su kaynaklarımızın hızla tükenmesi + gıda güvenliği riskidir.
Kurumsal ve hukuki zafiyetlerimizi dikkate aldığımızda, su yönetimi çok sayıda kurum arasında parçalıdır.
Uzun vadeli, bağlayıcı bir ulusal su güvenliği stratejisinin eksikliği(var olanı güncellememiz gerekli), sınır aşan sular için güçlü, kabul gören hukuki çerçevelerin henüz olmamasıdır. Böylesi zamanlarda beklenen risk ise; Kriz anlarında geç ve etkisiz müdahale durumunda kalabilmemizdir.
Su–enerji–gıda bağlamında değerlendirdiğimizde; Hidroelektrik üretimi suya bağlıdır, kuraklık enerji üretimini düşürür, ekonomik baskı artar. Bu zincirde, dışa bağımlılığı da artırabilir.
Genel tabloya baktığımızda Türkiye için Hidropolitikte ana tehdit: “Su zengini olduğu varsayılan ama fiilen su stresi yaşayan bir ülke” olmasıdır.
Kısa vade de tehditlere karşı milli, milliyetçi bir çözüm önerilerimiz şöyledir:
Su tasarrufu ve verimli tarım politikaları
Türk Milleti nezdinde su tüketimi konusunda etkin farkındalık çalışmaları
Bilim temelli iklim uyum planları
Sınır aşan sularda diplomasiyi etkin kılmaktır.
Hidropolitikten kaynaklanan tehditleri bir “varoluşsal tehdit” olarak kabul ederek, devlet-millet Elele vererek şimdiden gerekli stratejik çalışmaları hızlandırmalıyız. Aksi takdirde çok kısa bir zaman diliminde “Su Kıtlığı” yaşayan ülke konumuna dönüşebiliriz.