Elif ÇEVİK

Tarih: 26.09.2025 18:59

İsrail’in Nil’de Yüzdürdüğü Çevre Doktrini Fırat’ta Boğulur mu?

Facebook Twitter Linked-in

İsrail, Gazze’de Filistinlilere karşı açık bir soykırım politikası uyguluyor. Gözü hiçbir şey görmüyor kimseyi de dinlemiyor.

Gazze sadece küçük bir toprak parçası değil  Filistin halkının onurunun, bağımsızlık sevdasının ve direniş ruhunun da sembolü. Oraya atılan her bomba, sadece bir milletin iradesini, haysiyetini kırmaya dönük bir saldırı olmakla kalmıyor, aslında o bombalar hepimizi, insanlığı vuruyor.

Bugün Gazze’ye sahip çıkmak, yalnızca Filistin’e değil, insanlık onuruna, ümmetin geleceğe dair umutlarına ve inancına, milletin bekâsına ve tüm mazlum milletlerin ortak kaderine sahip çıkmaktır. Aynı zamanda geçmişimize, Selçuklu’ya, Osmanlı’ya, ecdadımızdan emanet değerlere sahip çıkmaktır.

Batının ikiyüzlü siyasetinin karşısında dimdik duranlar sadece bu değerleri korumakla kalmıyorlar. Latin Amerika’dan Afrika’ya Asya’dan Türk-İslam coğrafyasına kadar tüm ezilen toplumların geleceğine de sahip çıkmış oluyorlar.

Gazze düştüğü zaman sadece Filistin kaybetmeyecek! İnsanlığın vicdanı da ağır bir yara alacaktır. Bizim tarihimiz, zalimin karşısında mazlumun yanında dimdik duran bir milletin tarihidir. Bugün de aynı duruşu göstermek, hem kardeşliğimizin hem de bağımsızlık idealimizin bir gereğidir.

Bütün bunlar işin duygusal, psikolojik yönü. Olayın bir de “Güvenlik Stratejileri” tarafı var.

Bu konuda uzun analizler yapmak yerine yaşanmış gerçeklik üzerinden öyküleme yapmak daha akılcı görünüyor.

Bilindiği gibi İsrail, mistik güdülerle kurulmuş bir ülke ve Nil’den Fırat’a kadar büyük İsrail idealini Tevrat’taki “Arz-ı mevut” (Tanrı tarafından vaad edilmiş topraklar) ütopyasına dayandırıyor.

Bu durumda olayın Nil ayağında yaşananlar yani “Güney Sudan örneği” Türkiye’yi doğrudan doğruya İlgilendiriyor.

Fırat’ınız varsa ve kırk yıl süren silahlı bir etnik terörünüz varsa, Nil’de neler olup bittiğine bakmak sizin için bir vatan borcudur!

“Papa ayaklarımı öptüğünde titredim!.”

Bu sözler, 10 yıllık bir iç savaştan sonra Müslüman Sudan’ı ikiye bölmeyi başaran Güney Sudan Devlet Başkanı Salva Kiir Mayardit’e ait.

Papa Francis, 40 yıllık bir silahlı mücadeleden sonra 2011’de Sudan’dan ayrılan bu misyoner mahsulü Hristiyanları, Vatikan arşivinden tanıyordu. 83 yaşındaki yaşlı Cizvit, yardım alarak eğilip kalkmak pahasına Mayardit’in ayaklarını öpüyor ve bir Hristiyanın, havariler kadar saygı görmesi için ne yapmış olması gerektiğini anlatmaya çalışıyordu.

Güney Sudan bağımsızlık hareketi, İsrail’in hayatta kalmak için 1950’lerden itibaren uygulamaya koyduğu “Çevre Doktrini”nin başarılı bir cephe gerisi operasyonuydu.

Eskiden Osmanlı toprağı olan İngiliz sömürgeleri, birer birer bağımsızlık kazanıp da Arap-İsrail savaşları başlayınca İsrail, “düşmanımın düşmanı dostumdur” prensibini biraz daha esneterek “düşmanına düşman yaratmak” stratejisine yönelmiş, bu işleri çevresindeki Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerine yönelik olarak yaptığı için de buna “Çevre Doktrini” adı verilmişti.

Aslında ortada öyle ahım şahım bir doktrin de yoktu. Strateji, düpedüz toplu ajan kazanma yani “beşinci kol operasyonu”ydu.

İsrail, Dışişleri Bakanlığı’na bağlı MASHAV (Uluslararası Kalkınma İşbirliği Ajansı) üzerinden işine yarayacak etnik gruplarla temas kuruyor, “çevre”yi kalkınma adına kolaçan ettikten sonra işi MOSSAD’a havale ediyordu.

1967 Arap- İsrail savaşında Sudan’ın doğal ve kültürel müttefiki olan Mısır’ın İsrail’e yenilmesi üzerine muhtemelen CIA vasıtasıyla Tel Aviv’e giden Güney Sudan Halk Savunma Güçleri, (SDF) tıpkı PKK’nın Bekaa’dan Eruh ve Şemdinli’ye dönüşü gibi Sudan’a ellerinde Kalaşnikoflarla dönmüşlerdi.

1967’den 2011’e kadar devam eden Sudan iç savaşı İsrail tarafından desteklendi. İlk önce Nil Cumhuriyeti olarak ortaya çıkan özerk yapı, 11 Temmuz 2011’de bağımsızlık kazandı. 12 Temmuz’da İsrail, Güney Sudan’ı tanıyan ilk ülke oldu.

İsrail, Nil’in suları devasa barajlarla kesildikten 5 gün sonra Mısır’da açlık krizi çıkacağını çok iyi biliyor ve an itibariyle Nil nehri üzerindeki baraj inşaatları tam gaz devam ediyor.

Sudan bölünmeden önce Afrika’nın en büyük ülkesiydi. Fert başına 1300 USD gayrisafi milli hasılası vardı. 
İç savaştan sonra bu rakam, 581 dolara kadar düştü. Güney Sudan’da ise ayrıldıktan sonra kabileler arasında iktidar savaşları halen devam ediyor ve GSYİH 230 USD civarında.

Papa tarafından ayağı öpülen fötr şapkalı mesih, sık sık İsrail’e gidiyor ve ülkesinin ufkunu batıya doğru açmak için her yıl “Miss South Soudan”ı yarışmaları düzenliyor. 
NBA destekli Güney Sudan Basketbol takımı, 2024 Paris olimpiyatlarında neredeyse çeyrek finale kalıyordu.

İsrail’in Çevre Doktrini işte böyle bir şey. Siyonizme teslim olan mutsuzlara, yeterince Müslüman kanı dökmeleri halinde afyonlu mutluluklar vaat ediyor. Tabii ki bu mutluluk, yılda kişi başına 230 dolarla ne kadar yaşanabilirse o kadar yaşanıyor.

PKK kurucusu Abdullah Öcalan, 1950’lerden beri Barzanilerle temas halinde olan İsrail için potansiyel bir Salva Kiir Mayardit olsa da Apo’nun Molla Mustafa Barzani gibi MOSSAD’ın özel uçağıyla Tel-Aviv’e uçma ihtimali bulunmuyor.

Çünkü Devlet, her şeyin farkında olan Apo’ya son bir fırsat verdi , o da örgütüne kendini feshetme ve Türkiye’yle birlikte hareket etme çağrıları yapıyor.

Böyle olunca da İsrail, MOSSAD yerine CENTCOM, Apo yerine Mazlum Kobani’yle hareket ediyor. 
Suriye’yi tek parça Türkiye’ye yâr etmemek için PKK’nın Suriye kolu olan PYD= SDG üzerinden kurduğu “Fırat Cumhuriyeti” oyununu sahnede tutmaya çalışıyor.

PKK kendini feshetti sırada PYD var, olur ya da olmaz; ama bu şartlarda her yolu denemek gerekiyor. En azından Suriye rejimi birinci yılını doldururken PYD, şimdilik açıktan İsrail askerliği yapamıyor.

Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim’de Apo’yu oyuna sokmasıyla birlikte kafalar karışmış durumda. İsrail’in çevre doktrini en azından bir süreliğine de olsa Fırat’ın serin sularına gömülmüş gibi görünüyor.

Bu strateji savaşlarında kimin daha başarılı olacağını zaman gösterecek, ancak İsrail’in Gazze’de uyguladığı etnik temizliğin  bir modele dönüşmesi durumunda her şey çok farklı olacak gibi görünüyor. Galiba Öcalan da “ben olmasam ortalık Gazze’ye döner!” derken bunu anlatmaya çalışıyor.

Biraz Tarih, biraz Coğrafya biraz da gazete okuyunca Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim 2024 tarihli konuşmasıyla, Apo’yu neden Ankara’dan oyuna sokmak istediği daha kolay anlaşılıyor.

Hedef, Papa’nın, Kudüs fatihi Selahaddin’in torunlarının, Tanrı Yehova’nın sersemlik şarabıyla sarhoş etmesine mani olmak!

Yani Kürtlerin Gazze katliamında Müslümanlara karşı kullanılan zehirli bir hançere dönüştürülmesi oyununu bozmak…

45-50 yıllık oyunları birkaç günde bozmak o kadar kolay değil. Bu yüzden de İsrail’in “Çevre Doktrini”ne karşı “merkezi” güçlendirmek gerekiyor.

İsrail’in Nil havzasında başarıyla uyguladığı “Çevre Doktrini”ni Fırat’ta boğmak için çok farklı, bize acayip gelen, İsrail’i de şaşırtan sürpriz hamlelere ihtiyaç var.

Duruma bu derinlikte ve genişlikte bakınca MHP’nin Bilge Lideri Devlet Bahçeli’nin Kürtleri merkeze yaklaştırmak için aldığı ağır inisiyatif daha anlaşılır hâle geliyor.

Beklenti dürbününü TBMM Komisyonlarına çevirmiş bir topluluğun Tel Aviv’e doğru koşması için bir sebep bulunmuyor.

Bu beklenti, BM’den ve devletlerarası hukuktan güç alarak toprak bütünlüğünü korumaya çalışan ve giderek daha fazla ülke tarafından tanınan Şam rejimine zaman kazandırıyor.

Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim 2024 Tarihli Meclis konuşması herkesin dilinde ve başlattığı “Terörsüz Türkiye” süreci,  meclisteki siyasi partilerin % 93’lük katılımıyla devam ediyor.

Sizce Devlet Bahçeli, Milliyetçi Hareket’in bütün tarihi ağırlığını ve fikri müktesebatını taşın altına koyarak İsrail’in “Çevre Doktrini”ni bozmaya çalışmakla hata mı ediyor?

Kürtlerin, bölgeye huzur gelmesi için şahsından ve partisinden fedakarlık eden Devlet Bahçeli’yi onun şahsında Türk Milliyetçilerini sevmesi, kimin zoruna gidiyor?

Türk vatandaşlarının gözünü yabancı başkentler yerine Ankara’ya dikmeleri hangi Türkçü’nün canını acıtıyor?

Bu konuda veryansın eden çok bilmiş “kahramanlar”ın, ağızlarını bozmadan “evet, Devlet Bahçeli stratejik hata yapıyor” demeden önce İsrail’e karşı, adı körebe, saklambaç, evcilik.. de olsa bir oyun kurmuş olmaları gerekiyor!

Ya da, bu işleri anlamaya çalışmaktan vazgeçip gidip kumda oynamaları…


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —