Kalkandere’den Manastır’a yolculuğumuz başlıyor. Bu kez heyecan bambaşka… Yol boyunca minareler çoğalıyor, Müslüman Türk köyleri sıklaşıyor. Güzel yapılı taş evler, yeşilin her tonuna bürünmüş orman örtüsü ve bereketli tarım alanları, bu toprakların yüzyıllardır yaşadığını, soluk aldığını anlatıyor.
Her köyden bir ezan sesi yükseliyor, sanki her biri “Hoş geldin” diyor misafire. Yol bizi Manastır’a, atalarımızın imar edip yurt kıldığı o kadim şehre götürüyor. Girişte şehrin kalbinde yükselen İshak Çelebi Camii, selam verir gibi karşılıyor gelenleri. Minareden yankılanan ezan sesi, geçmişle bugünü birbirine bağlıyor adeta.
Manastır, yalnızca bir Osmanlı şehri değil; Türk kültürünün, sanatının, ticaretinin ve eğitim hayatının merkezlerinden biri olmuş. Gazi Mustafa Kemal Atatürk de burada, Manastır Askerî İdadisi’nde okumuş. O yılların hatırası hâlâ Vitola Caddesi’nde yaşar. Rivayet olunur ki, Atatürk bu caddede bir evin balkonundan gördüğü bir kıza gönül vermiş, fakat genç kız babası tarafından yaşça büyük biriyle evlendirilmiş. Atatürk’ün ona yazdığı mektup, yıllar sonra bu şehrin duygulu bir hatırasına dönüşmüş.
Şehri gezerken karşımıza çıkan 30 metrelik saat kulesi, Manastır’ın en dikkat çekici simgelerinden biri. Rivayete göre bu kulede ilk kez şehir meydanında müzik çalınmış; o günden sonra Manastır, Balkanlar’ın melodisiyle anılmaya başlamış.
Ziyaretimizin sonunda Atatürk’ün okuduğu okulu gezerken içimi hem sevinç hem hüzün kapladı. Tarihin içinden yürümek, onun geçtiği taş sokaklarda adım atmak, her Türk evladına nasip olmaz bir duyguydu.
Bugün üçüncü durağımız Ohri olacak. Manastır’ı geride bırakırken, bu şehre de tıpkı Üsküp gibi bir dua bıraktım. Çünkü bazı şehirler vardır; onlara veda etmezsiniz, kalbinizde yaşatır gidersiniz.

Şakir DENİZ
Müze Defteri Notum:
“Bu topraklarda yetişen büyük önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e sonsuz minnet ve rahmetle…
Ruhu şad, yolu aydınlık olsun.