Nadir Toprak Elementleri (NTE), günümüzün yüksek teknoloji ürünlerinin ve savunma sanayii sistemlerinin vazgeçilmez girdileridir.
Küresel ölçekte Çin’in arzda tekel konumda olması, bu alanda stratejik bağımlılık riskini doğurmuştur.
Türkiye, sahip olduğu zengin NTE rezervleriyle hem ekonomik hem de jeopolitik açıdan kritik bir potansiyele sahiptir. Ancak bu potansiyelin etkin ve sürdürülebilir biçimde değerlendirilebilmesi için kapsamlı bir ulusal stratejiye ihtiyaç vardır.

TÜRKİYE’NİN NADİR TOPRAK POTANSİYELİ
• Eskişehir–Beylikova Sahası, yaklaşık 694 milyon ton cevher rezerviyle dünyadaki en büyük ikinci NTE yataklarından biridir.
• Ayrıca Malatya, Kütahya, Burdur ve Isparta bölgelerinde de potansiyel kaynak alanları tespit edilmiştir.
• Türkiye, bu rezervlerle Avrupa’nın en büyük, dünyanın ise ilk beş üretici adayı konumundadır.
Bu durum, ülkemize hem arz güvenliği hem de teknolojik bağımsızlık açısından stratejik bir avantaj sunmaktadır.
STRATEJİK ÖNCELİKLER
Türkiye’nin NTE potansiyelini stratejik güce dönüştürebilmesi için aşağıdaki öncelikler belirlenmelidir:
1. Milli Kaynak Yönetimi:
NTE rezervlerinin çıkarımı, işlenmesi ve ihracatı tek bir ulusal strateji çerçevesinde planlanmalıdır.
2. Değer Zinciri Yaklaşımı:
Hedef yalnızca hammadde ihracatı değil; rafinasyon, alaşım üretimi, mıknatıs ve elektronik komponent üretimi gibi yüksek katma değerli aşamalara geçiş olmalıdır.
3. Çevresel Sürdürülebilirlik:
NTE madenciliği çevresel etkileri yüksek bir faaliyettir. Yeşil madencilik teknolojileri kullanılmalı ve uluslararası çevre standartları uygulanmalıdır.
4. Savunma ve Enerji Bağlantısı:
NTE’lerin savunma sistemlerinde ve yenilenebilir enerji ekipmanlarında kullanımı dikkate alınarak, bu sektörlerde yerli tedarik stratejisi geliştirilmelidir.
POLİTİK ÖNERİLERİ
1.1. Ulusal Nadir Toprak Elementleri Strateji Belgesi (2025–2035)
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı koordinasyonunda, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, TÜBİTAK, MTA ve TSKGV iş birliğiyle “NTE Ulusal Stratejisi” hazırlanmalıdır. Bu belge; keşif, üretim, işleme, Ar-Ge ve ihracat süreçlerini bütünleştirmelidir.
1.2. Teknolojik İşleme ve Rafine Kapasitesi Oluşturulması
• Türkiye’de en az iki ulusal nadir toprak işleme tesisi kurulmalıdır (örnek: Eskişehir ve Malatya).
• Bu tesislerde Çin, Avustralya veya AB ülkeleriyle teknoloji ortaklıkları yapılabilir.
• TÜBİTAK MAM ve savunma sanayii kuruluşlarıyla birlikte yerli ayrıştırma ve saflaştırma teknolojileri geliştirilebilir.
1.3. Yeşil Madencilik ve Çevresel Standartlar
• NTE madenciliği çevreye zararlı yan ürünler (ör. radyoaktif tortular) oluşturabilir.
• “Yeşil Madencilik Yönetmeliği” çıkarılarak su kullanımı, atık yönetimi ve rehabilitasyon süreçleri zorunlu hale getirilmelidir.
• Yerel halkın katılımı ve fayda paylaşımı modelleri uygulanmalıdır.
1.4. Savunma Sanayii ve Yenilenebilir Enerji Entegrasyonu
• ASELSAN, TUSAŞ, ROKETSAN gibi kurumların ihtiyaç duyduğu NTE türleri belirlenmeli ve bu ihtiyaçlar yerli üretimle karşılanmalıdır.
• Elektrikli araç motorları, rüzgâr türbinleri ve batarya teknolojilerinde NTE kullanımı için TEI, Togg ve ASELSAN ortak Ar-Ge programı başlatılmalıdır.
1.5. Yatırım ve Finansman Teşvikleri
• NTE Yatırım Fonu oluşturularak kamu ve özel sektör işbirliğiyle finansman sağlanmalıdır.
• Yatırımcılara vergi indirimi, ihracat teşviki ve altyapı desteği verilmelidir.
• Uluslararası yatırımcıların katılımı için hukuki güvence ve uzun vadeli sözleşme çerçeveleri hazırlanmalıdır.
1.6. Uluslararası İşbirlikleri
• AB’nin Critical Raw Materials Act çerçevesinde Türkiye, stratejik tedarik ortağı olarak konumlandırılmalıdır.
• Çin ve Avustralya’dan teknoloji transferi ve işleme teknikleri üzerine ikili anlaşmalar yapılabilir.
• Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) kapsamında Orta Asya’daki NTE kaynaklarıyla entegre tedarik zinciri oluşturulmalıdır.
Nadir Toprak Elementleri, Türkiye’nin 21. yüzyıl sanayi politikası açısından petrol kadar stratejik bir değere sahiptir.
Ülkemiz, doğru planlama ve teknoloji yatırımıyla bu alanda bölgesel lider konumuna gelebilir.
Ulusal stratejinin oluşturulması, çevresel sürdürülebilirlik, yerli sanayi entegrasyonu ve uluslararası işbirliği ekseninde ilerleyen bir yaklaşım, Türkiye’nin hem ekonomik kalkınmasına hem de jeopolitik etkinliğine güçlü bir katkı sağlayacaktır.