
Son yıllarda toplumdaki bozulma ve çürümenin ulaştığı can yakıcı boyutlar yoğun biçimde tartışılırken; sanat, spor ve medya camiasında rol model konumunda bulunan bazı isimlerin uyuşturucu trafiğinde kullanıcı ya da temin edici olarak gözaltına alınması, tutuklanması veya adli kontrol şartıyla serbest bırakılması, ülke gündeminin en çarpıcı başlıklarından biri hâline gelmiştir.
Neredeyse her gün spor, sanat ya da medya dünyasından bir ismin gözaltına alındığına tanıklık ediyoruz. Oysa toplumda uyuşturucu batağına sürüklenmiş insanlara karşı kamu spotlarında yer alıp, “Uyuşturucu sağlığa zararlıdır; hayatı karartır, aileleri yıkar” mesajını vermesi gereken bu kişiler, ne yazık ki örnek olmaları gerekirken toplumun karşısına uyuşturucu kullanıcıları olarak çıkmaktadır.
Geçtiğimiz günlerde memleketim Kayseri’de, uyuşturucu kullandıkları için adeta zombiye dönüşmüş hâlde sokakta görüntülenen üç çocuk yaştaki kişinin durumu, yürekleri dağlayan bir manzaraydı. Birisi kıpırdamadan yerde yatıyor, diğeri ayakta olmasına rağmen neredeyse hiç hareket edemiyordu. Ayakta duran üçüncü çocuğun ise elleri kilitlenmiş, bedeni istemsizce öne ve arkaya savruluyordu.
Üstelik uyuşturucu kullanım yaşının 9–12 aralığına kadar düştüğüne dair vakaların rapor edilmesi, tehlikenin ne denli derinleştiğini ve meselenin ne kadar acil olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Okul önlerinde “torbacı”ların öğrencilere uyuşturucu sattığına ilişkin çok sayıda vakanın gündeme gelmiş olması ise bu tabloyu daha da vahim hâle getirmektedir.
Hâl böyleyken; yaşam tarzlarıyla, söylemleriyle ve davranışlarıyla gençlere rol model olması gereken kişilerin uyuşturucu kullanıcıları ya da temin edicileri olarak ortaya çıkması, toplumun geleceği açısından son derece ciddi ve onarılması güç bir handikap oluşturmaktadır.
Artık Türkiye’de kimsenin inkâr edemeyeceği ölçüde, toplumsal bir bozulma ve çürüme süreci yaşanmaktadır. Bu olumsuz gidişat, hayatın her alanında ve her toplumsal atmosferde kendisini açıkça hissettirmektedir.
Bugün Türkiye’de “şu alan bozulmadı” diyebileceğimiz tek bir alan kalmış mıdır?
“Ey Türk, titre ve kendine dön!” çağrısını ruhen ve bedenen haykırmaya, bugün her zamankinden çok daha fazla ihtiyacımız vardır.
Çocuklarımızı, gençlerimizi ve gelecek nesilleri kurtarabilmek için yarınlar adına geç kalmadan, bugünden kararlı ve etkili önlemler almak zorundayız. Mersin’de 12 yaşındaki bir çocuğun eline tüfek alarak okul müdürünü vurması, bu ülkede kişisel, psikolojik ve ahlaki eğitimin hem aile içinde hem de okulda ne denli sıkı ve disiplinli biçimde verilmesi gerektiğinin en son ve en çarpıcı delilidir. Son yıllarda birçok ilde çocuklardan suç çeteleri oluşturulması ise yaklaşan büyük bir toplumsal felaketin habercisi değil de nedir?
Toplumun nitelikli ve sağlıklı rol modellere ihtiyacı vardır.
Rol modelleri bozuk olan bir toplumdan, güçlü ve sağlıklı bir gelecek nasıl inşa edilebilir? Bozulmaz dediğimiz kişiyi bile bozacak bir düzen işlemektedir.
Türkiye’yi yönetme iradesini elinde bulunduran siyasetin (iktidar/muhalefet) kendine çeki-düzen verirse toplumda bundan olumlu etkilenecektir. Önce bu alanda bir kalite sağlanmalıdır.