Türkiye’deki en büyük adalet ve hukuk zafiyeti, maalesef insan canının çok ucuz olmasıdır.
Bir insanı haksız yere öldürenin aslında hayat hakkı olmaması gerekirken, Türkiye’de mesele çoğu zaman “ne kadar çok ceza alacaklar” değil, “ne kadar az ceza alacaklar” sorusu etrafında tartışılır.
Bu tartışmaların son örneği, 14 yaşında bıçaklanarak hayattan koparılan Mattia Ahmet Minguzzi davasında yaşandı. Katillerden ikisi 24 yıl hapis cezası alırken, olayın içinde bizzat bulunan diğer ikisi hakkında ise “çocuğu kasten öldürmek suçuna yardım” suçlamasından beraat ve tahliye kararı verildi.
Gerçekten de bu karar, aklın, vicdanın ve en önemlisi hukuk ölçülerinin kabul edebileceği bir durum değildir.
Peki, iki katile yasaların öngördüğü maddeler gereği 24 yıl ceza verdiniz diyelim, ama katillere yardım ve yataklık yapan diğer iki sanık nasıl tahliye edilebiliyor?
Zaten kararın açıklanmasının ardından, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı toplumsal tepkiyi ve hukuki zafiyeti dikkate alarak iki sanık hakkında verilen beraat kararına itiraz etti ve dosyanın yeniden değerlendirilmesi için üst mahkemeye başvurdu. Umarım bu büyük hukuk hatasından dönülür.
Anne Yasemin Minguzzi, dava sonucunda “Ben sadece ilahi adalete güveniyorum” diyorsa, burada hem hukuk yolunun ailelerin acısını dindirmeye yetmediğini hem de toplumsal vicdanın derinden yaralandığınıtüm netliğiyle görmekteyiz.
Türkiye’nin takip ettiği Mattia Ahmet Minguzzi davasında katiller hakkında verilen kararlar kim ne söylerse söylesin hukuk garabeti olmuştur.
Gelecek vaat eden, suçsuz ve günahsız bir çocuğu; kin, nefret, öfke, şiddet ve kıskançlık karışımıyla vahşice öldürenlerin cezası 24 yıl olacak, diğer ikisi de tahliye edilecek, öyle mi?
Böyle bir adalet anlayışının hüküm sürdüğü bir atmosferde, Türkiye’nin huzur bulması mümkün mü?
Cezalarla caydırıcılık oluşturulmazsa, hangi suç önlenebilir?
Zaten hukukçuların yaptığı, “Yatarları toplamda 16 yıl. 1 yıl denetimli serbestlik hakları var. 9 yıl kapalıda kalırlar, en fazla 6-7 yıl da açık infaz kurumunda… O arada af gelmezse.” şeklindeki yorumlar gösteriyor ki, verilen 24 yıl ceza da aslında hakkıyla ve aralıksız uygulanacak bir ceza değil.
Mattia Ahmet Minguzzi’yi hayattan koparanlar, cezaevine girdikleri ve mahkeme salonlarına çıktıkları günden itibaren katil olmanın, tertemiz bir çocuğun canına kıymanın zerre kadar pişmanlığını gösterdiler mi?
Elbette hayır…
Tam tersine, sürekli aileyi ve olayın üzerine giden gazetecileri tehdit ettiler; hatta “Aslanlar gibi yatarız” diyerek birbirlerine racon kesen mektuplar yazdılar.
Duruma göre 16 yıl yatacaklar ve aflar çıkarsa bundan yararlanarak ne zaman cezaevinden çıkacakları belirsiz. Peki, bu kişiler potansiyel katilliğine devam etmeyecek mi? Ya serbest bırakılan o iki kişi?
Onlarda “Türkiye’nin konuştuğu bir cinayet içinde olmamıza rağmen elimizi kolumuzu sallayarak mahkemeden tahliye kararı aldık. Bundan sonra suç işlesek de alacağımız cezanın bir önemi yok” demeyecekler mi?
Haftalar öncesinden, işlenen bu suçların Türkiye’de yarattığı atmosferi MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli şöyle değerlendirmişti:
“Çocuktan katil olmayacağı gibi, katil veya teröristin çocuk olarak tavzih ve tevili de çetin bir yanlıştır.
Suç işleyenlerin, bunu azmettirenlerin, ihmal ve kayıtsızlık gösterenlerin gözünün yaşına bakılmamalıdır.
Milletimiz, olan bitenlerden dolayı derinden kaygılı ve yaralıdır.”
Mattia Ahmet Minguzzi davasından çıkan karar, vicdanları kanatmış ve toplumsal kaygıları daha da artırmıştır. Türkiye’de caydırıcı ve gerçek anlamda adaleti sağlayacak cezalar için hukuki düzenlemeler yapılmalıdır. Aksi takdirde, mevcut düzen suç ve suçlu üretmeye devam edecek, mevcut yasalardaki cezalar ise herkese suç işleme motivasyonu sağlayacaktır.
Türkiye’nin geleceğini ve toplumsal huzurunu düşünen herkes, adaleti tam manasıyla sağlayacak yeni kararlar ve düzenlemeler etrafında ortak akıl oluşturmalıdır.
Aksi takdirde, bu gidişatın yarın kimin canını yakacağı meçhuldür.