Mehmet Ali GÜNAYDIN / KÖKBÖRÜ


"Simbiyoz"

Gelin bugünkü köşe yazımızı simbiyoz kelimesinden hareketle yazalım.


Gelin bugünkü köşe yazımızı simbiyoz kelimesinden hareketle yazalım.

Simbiyoz kelimesi Franszıca kökenli bir kelime olup birlikte ve birbirine bağımlı olarak yaşama olarak tanımlanmaktadır. Simbiyotik ilişki ise özetle iki tarafın bir arada yaşamaktan veya birlikte çalışmaktan kaynaklanan karşılıklı fayda ve bağımlılığını ifade etmektedir.

Canlılar aleminde bu simbiyotik yaşama birçok örnek mevcut ve bu örneklere yer vererek asıl konumuzdan uzaklaşmak istemiyorum. Bizim konumuz bu ortak yaşama ilişkin devletler üzerinden örneklendirme yapma olacak.

Herhalde devletler arasındaki simbiyotik ilişkiyi en iyi yansıtan örnek İran-İsrail ilişkisidir diye düşünüyorum. Bu iki devlet de varlıklarını idame ettirme noktasında birbirlerine muhtaçlar. Attıkları her adım karşılıklı faydaya dönüşmekte veya yapılan her hamle karşılıklı faydayı gözeterek atılıyor hissiyatı oluşturmakta.

Birbirlerine bağımlılıkları ise had safhada. Kazan-kazan sistemi ile tüm girişimleri dizayn edilmekte.

Bu iki devlet görünüşte iki düşman unsur. Her iki taraf da karşı tarafı şeytan olarak görmekte. Güya her iki kesim de fırsatını yakalasa düşmanını bir kaşık suda boğma niyetinde. Ama her nedense onlarca yıldır aralarında büyük bir savaş başlaması beklenen bu iki devlet ara ara yaptıkları küçük saldırılar dışında birbirine dokunmamakta. Hele ki İran nerdeyse hiç dokunmamakta.

Kontrollü bir gerginlik stratejisi üzerine kurulu karşılıklı bir politika. Ara ara yapılan küçük çaplı saldırılar, suikastler ve tehditler temel taktik olarak karşımızda durmakta. Çok laf az icraat üzerinden yürütülen bir süreç.
İki taraf için de bu strateji kendi tabanlarını konsolide etme hususunda ellerini çok fazla güçlendiriyor.

Kendileri açısından ulusal, bölgesel ve küresel destekleri zinde tutuyor. Göstermelik bu ikili mücadelede rol olarak İsrail daha saldırgan bir tutum içerisinde, İran ise savunma yapma veya saldırılara karşılık verme hüviyetinde. Tabi bunda da bir orantısızlık mevcut. Tabiri caizse İsrail on yumruk atıyorsa İran iki yumruk atıyor ve bu yumruklar ya çok hafif vuruşlar oluyor ya da nereye vurulacağı önceden karşı tarafa bildirilerek yapılıyor.

İran, İsrail’i göstererek kendi kamuoyunu kontrol altında tutuyor ve bölünmenin, dağılmanın önüne geçiyor. Yine ‘’bakın İsral’le mücadele ediyoruz’’ diyerek bölgedeki yayılmacılığını arttırmaya çalışıyor. İsrail de benzer taktikle Batı’ya İran’ı göstererek Batı’nın kendisine desteğini arttırmasını, sürdürmesini sağlıyor ve haritasını genişletmeye devam ediyor.

Peki bu danışıklı dövüşün, bu simbiyotik ilişkinin asıl kazananı kim? Tabii ki İsrail. Peki kaybedeni kim? Tabii ki İran değil, kaybedeni Ortadoğu’daki Müslümanlar…

YAZARLAR